Biz insanoğlu doğduğumuzda içine konduğumuz kundaktan, ölünce de sarıldığımız ketene kadar geçen süreçte başkaları tarafından takdir edilmek, başkaları tarafından övülmek çok mükemmel bir şey değil mi?
Samimi bir iltifatı, samimi bir takdiri hangimiz istemeyiz ki?
Hangimiz yapılan bu takdir veya iltifatı reddedebiliriz ki?
Nefsimize çok hoş gelir bu takdir ve iltifatlar.
Güzel sözler duymak, takdir edilmek, övülmek, çok önemli ve çok değerli bir insan olmak arzusu hepimizin hayalidir.
İnsanın içini kemiren açlık ve susuzlukların en şiddetlisidir bu duygu. Nefse hoş gelen, nefsi okşayan bu duygular…
Şöyle bir tarih turu yapalım, geçmiş insanların nasıl övüldüklerini, nasıl kendileri bu övünmekten hoşlandıklarını örneklendirelim.
Tarihimizdeki 1.Murat kendisine “Hüdavendigar” denilmesini isterdi.
George Washington “Haşmetli Birleşik Devletler başkanı” denilmesini istermiş.
Kristof Kolomb kendisi için” Okyanus Amirali, Hindistan Naibi “ unvanını açıkça söylenmesini istermiş.
İmparatoriçe Büyük Katerina, üzerinde “İmparatoriçe Hazretleri “ yazmayan mektup zarflarını açmadığını söylenmektedir.
Kanuni Sultan Süleyman “Ben ki…” diye başlayarak uzun uzun hakimi bulunduğu ülkeleri sayar ve “… Azerbaycan”ın, Anadolu”nun, Rumeli”nin, Balkanlar”ın, Karaman”ın, Irak”ın, Arabistan”ın, Mısır”ın; Karaların ve Denizlerin Sultanı, Yavuz Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han”ım.” Denmesini çok severdi.
Yakın tarihimizde de Süleyman Demirel; Barajlar kıları ve GAP”ın mimarı.” Diye anılmayı çok severdi. “GAP”ı gaptırmam” sözünü o dönemi yayanlar çok iyi hatırlarlar ve de hatırlıyoruz.
Bülent Ecevit kendisine “Halkçı Ecevit ve Karaoğlan” denilmesinden keyif alırdı.
Alpaslan Türkeş, “Başbuğ” unvanıyla anılmaktan müthiş keyif alır, meydanlara bu unvanla çıkıp halkı selamladığını hatırladığım gibi, büyükler çok iyi hatırlarlar.
Yine eski başbakanlardan Necmettin Erbakan tüm konferanslarında “Mücahit Erbakan” sloganını çok beğendiği, hiçbir tepki göstermemesinden anlaşılmıyor mu?
Gelelim günümüzün Cumhurbaşkanımıza, kendisinin “Reis” unvanını kullandırması çok beğeni topladığını hepimiz biliyoruz.
Peki siz veya bizler kendimizi nasıl görüyoruz. Bu millete bir unvan verilecek olsa bana kalırsa “Tankların Önüne Yatan Millet” diye anılması çok yerinde olmaz mı?
Yaptığınız iş veya hizmeti sakın günü kurtarmak için yapmayın. Bu sağdığımız kişiler hiç günü kurtarmak için yapmadılar yaptıklarını ve yapmak istediklerini.
Bu günü kurtarırsınız ama daha sonra sizlerin bu başarısızlığınız karşınıza ayna gibi çıkar.
Bu millet yapılan iyiliği ve hizmeti unutmadığı gibi, yapılan zulmü de unutmamaktadır.
Hele verilen sözü hiç unutmamaktadır.
Bu itibarla yapamayacağınız şeyleri kesinlikle söz vermeyin. Her zaman “İnşallah, Allah izin verirse” deyin. Yoksa Nasrettin Hoca gibi” İnşallah benim ey halkım.” Dersiniz.
Bu millet kendisine verilen sözleri yerine getiren, milletin kendisi için çalışan, milleti için hizmette kusur etmeyen büyüklerinin yanında açık göğsüyle kalkan olur.
Şimdiye kadar başarısızlıklarınız yoldaşınız olmuşsa da boş verin. Önemli olan hatalardan ders almaktır. Onu bir daha işlememektir. Hiç ayağınız takılıp da düşmediniz mi? Düştüğünüzde ne yaptınız. Kendiniz veya birisinin yardımıyla tekrar ayağa kalktınız değil mi?
Yoksa sizler hala düştüğünüz yerde yatıyor musunuz?
Hiçbir işi kendi gözünüzde ulaşılmayacak kadar büyütmeyin. Çünkü hiçbir iş yapılamayacak kadar büyük ve üstün değildir. Borç yiğidin kamçısıdır, derler ya , borçlanmaktan çekinmeyin. Tabi faizli değil….
Seçilmişler, ligde kalabilmek için kurtulma ümidinizi son maça bırakmayın.
Üzerinize ölü toprağı dökülmesin sakın.
Yaptığınız esen siz yok olduktan sonra da söylensin. Öylesine iyi eserler bırakın. Gerçi, gelen gidenin yaptığı eserleri yıkıp kendisi değişik bir şey yapmaya çalışıyor, ama hiç Osmanlı”nın yaptığı eserleri yıkıp da yerine yenisini yapanları duydunuz mu?
Çünkü o güzelliği, o ihtişamı hala hiç kimse yapamıyor, veremiyor.
Bu da imanla olur, imanı yaşamakla olur. Şair ne diyor:
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz: /Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
Bu millet kurtulur, Allah’ım, göster bir tek mucize: /Göster de bir “utanma duygusu” ver gizli hazinenden bize!