Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

ÇINAR'DAN KESTANE'YE, ULUBEY'DEN ÜNYE'YE...

Hayat öylesine yoğun olaylar zinciri hâlinde geçiyor ki, sizlerle bunların pek azını paylaşabiliyoruz.  Onun için bu defâ, olan-bitenleri potbori şekliyle geçelim ki konuları atlama şansımız azalsın da, içimiz rahat olsun diyoruz. Diyoruz ama, bakalım sonu nasıl gelecek? Geçtiğimiz Salı’dan başlayıp adım adım beriye doğru gelmeye çalışalım. O gün Ünye’deydik. Muzaffer Günay, Tewfik Karabulut ve Ahmet Çakır Beylerle berâber gittik. Belediye, Yunus Emre Kitap ve Kültür Günleri’nin ilkini başlattı. Hayırlı bir başlangıç için oradaydık. Cumhûriyet Meydanı’na kurulan çadırda hafta sonuna kadar sürecek etkinliğin açılış merâsimi için dâvet edilmiştik. Biz bu etkinliği, açılışın şeref konuğu olarak orada bulunan ve veciz bir konuşma yapan yazar Sinan Yağmur’un soy ismine de telmîhen GÜNEŞ YAĞMURU olarak nitelendirdik. Nitekim, ilk gün olduğu gibi, hafta boyu da havalar güneşli ve de çok güzeldi. Etkinliğin, o târihî, dev çınarın altında gerçekleştirilmesi de ayrıca anlamlı ve de güzeldi. Hafta boyu bir çok yazar imza günü yaptı, konferans verdi. Çeşitli okullara ve kurumlara ziyâretler gerçekleştirdiler. Beş gün boyunca Ünye Kitap ve Kültür soludu. Özellikle eğitim câmiasında bu eksende gözle görülür bir hareketlenme oldu. Öğrenciler, öğretmenler grup grup dolaştılar, ziyâret ettiler, kitap aldılar, yazarlarla söyleştiler. Ne diyelim; darısı Ulubey’in başına. Çınar Ağacının altında olur da, Kestâne Ağaçlarının gölgesinde neden olmasın? Ama, çınar ağacı yine de farklı olmalı. Ne de olsa bir medeniyeti, sanat, kültür ve edebiyâtın, mîmârînin, ilmin-irfânın zirvesi Osmanlı’yı, ecdâdımızı akla getiriyor. Onun adı bile başlı başına bir değer ve de bulunduğu yere bir değer katıyor. İşte Ünye, işte kültür, işte kitap; ve işte medeniyet. Ulubeyimizin de Kestânesi var. Tıpkı Bursa gibi, İznik gibi. Buralar da Osmanlı’ya pâyitahtlık, medeniyetimize beşiklik yapmış yerler. Ulubey de inşâllâh oralardan alır rüzgârını. Basından tâkip edebildiğimiz kadarıyla Silâh Fabrikası mükemmel olmuş. İstihdam olarak da hatırı sayılır bir katkı sağlamış ilçeye. Îsâ Türkcan’ı tebrik ediyoruz. Maddî silâh tamam. Meydan tamam, alt yapı tamam gibi. Vaatler ve de projeler bir bir gerçekleştiriliyor. Şimdi sıra mânevî, kültürel uygulamalarda. Boş silâh bir anlam ifâde etmediği gibi, kitapsız ellerdeki silâhın kime yöneleceğini bilemezsiniz. Böyle bir toplum serseri kurşunlara hedef olmaya mahkûmdur. Burada, özellikle meydan çerçevesinde, kültür vurgulu nice yazılar yazdık. Kültürü, kitabı, edebiyâtı tekrar hatırlatıyoruz. Bu anlamda yaprak kıpırdamıyor sanki Ulubey’de. Buna artık bir son vermeli. Bilgiyle doymayan bünye her zaman aç olmaya, şükürsüz, fikirsiz olmaya, taşkınlaşmaya, mutsuzluğa mahkum. Bunun için de bir şeyler yapılmalı. Yapılacak şeyler elbette vardır. Mesele niyet meselesi. Yakın çevre çapında bir kitap fuarıyla başlangıç yapılabilir. Yapılmalıdır da. Sorumluluğun bunu gerektirdiğini düşünüyoruz. Takdir yetkililerin elbette. Gün ola harman ola, dertlere derman ola inşâllâh. Gelelim, bu sütünlarda daha önce yer verdiğimiz Saraycık-Kumru hattına. Meliha-Ali Cephesinde geçen hafta Saraycık’ta söz oldu. Ona katılmıştık. Cumartesi, Kumru’dan eksik görmek ve hazırlık için gelenleri görmüştük ama, Pazar günkü nişan merâsimine katılamadık. Çok güzel olmuş. Hemen evlerinin yanındaki kahvehânede yapmışlar. Kumrulular kalabalık gelmişler. Komşulardan katılanlar da çok olmuş. Hava da güzel. Merâsim de coşkulu olmuş. Sonu da hayırlı olsun inşâllâh. Şimdilik boyu boyuna, soyu soyuna, huyu huyuna denkliği ile giden sürecin hayırlısıyla netîcelenmesi için duâ ediyoruz. Rabbimiz tamâmına erdirsin tez zamanda inşâllâh. Biz ise, nicedir gidemediğimiz Eymür’e gittik Annemle. Yarım kalan işlerimiz vardı. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Daha evin yanına gelirken uzaktan harmanda, sanki bir araba kasası var gibiydi. Meğer, hurma ağacının yaprakları tatlı bir kızıllığa dönüşmüş. Meyveler henüz tam olgunlaşmamış ama, yaprakların dışı kızıl, içi turuncu; kimi yerleri sarı, yeşil karışımı bir renk cümbüşü. Harman geniş. Arabayı tam ortaya bıraktık. Köy havası alsın diye, camlarını da açık bıraktık. Akşam dönecekken bir de baktık ki çamından servisine, yaykından incirine, fındıktan dutuna her türlü ağacın yaprağından numûnelerle dolmuş arabanın içi. Akşama doğru rüzgâr çıkmıştı. Ondan olmuş olmalı. Hattâ, yerden elma toplarken bir ara soğuk, güçlü bir rüzgâr geçti bahçenin içinden. Birden bir kuş sürüsü havalanmış gibi, kanat çırpıntılarına benzer şekliyle bir yaprak uçuşması oldu toplu şekilde. Artık bu rüzgârlar son yaprakları da sürüklemek için esiyor olmalılar. Şimdi yaprak dökümü mevsimi ne de olsa. Fasulyelerle, dallarla, çangallarla, sırganlarla uğraştık biraz. Evin çevresini dolaştık. Köyde hareket çoktu. Komşulara, bize gelenler oldu. Yol soranlar oldu. İnsan olunca, komşular falan, daha güzel oluyor köy. Rabbimiz topraklarımızı insansız ve de ünsiyetsiz komasın inşâllâh. Bu duygu ve düşüncelerle berâber hepinize sevgiler, saygılar, kitaplı-defterli, okumalı-yazmalı, içi dolu sohbet ve muhabbetlerle dolu günler-geceler, bereketli ömürler dileğiyle, Allâh’a emânet olunuz ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 15 Kasım 2016 - Salı

ÇINAR'DAN KESTANE'YE, ULUBEY'DEN ÜNYE'YE...

Hayat öylesine yoğun olaylar zinciri hâlinde geçiyor ki, sizlerle bunların pek azını paylaşabiliyoruz.  Onun için bu defâ, olan-bitenleri potbori şekliyle geçelim ki konuları atlama şansımız azalsın da, içimiz rahat olsun diyoruz. Diyoruz ama, bakalım sonu nasıl gelecek?

Geçtiğimiz Salı’dan başlayıp adım adım beriye doğru gelmeye çalışalım. O gün Ünye’deydik. Muzaffer Günay, Tewfik Karabulut ve Ahmet Çakır Beylerle berâber gittik. Belediye, Yunus Emre Kitap ve Kültür Günleri’nin ilkini başlattı. Hayırlı bir başlangıç için oradaydık. Cumhûriyet Meydanı’na kurulan çadırda hafta sonuna kadar sürecek etkinliğin açılış merâsimi için dâvet edilmiştik.

Biz bu etkinliği, açılışın şeref konuğu olarak orada bulunan ve veciz bir konuşma yapan yazar Sinan Yağmur’un soy ismine de telmîhen GÜNEŞ YAĞMURU olarak nitelendirdik. Nitekim, ilk gün olduğu gibi, hafta boyu da havalar güneşli ve de çok güzeldi. Etkinliğin, o târihî, dev çınarın altında gerçekleştirilmesi de ayrıca anlamlı ve de güzeldi.

Hafta boyu bir çok yazar imza günü yaptı, konferans verdi. Çeşitli okullara ve kurumlara ziyâretler gerçekleştirdiler. Beş gün boyunca Ünye Kitap ve Kültür soludu. Özellikle eğitim câmiasında bu eksende gözle görülür bir hareketlenme oldu. Öğrenciler, öğretmenler grup grup dolaştılar, ziyâret ettiler, kitap aldılar, yazarlarla söyleştiler.

Ne diyelim; darısı Ulubey’in başına. Çınar Ağacının altında olur da, Kestâne Ağaçlarının gölgesinde neden olmasın? Ama, çınar ağacı yine de farklı olmalı. Ne de olsa bir medeniyeti, sanat, kültür ve edebiyâtın, mîmârînin, ilmin-irfânın zirvesi Osmanlı’yı, ecdâdımızı akla getiriyor. Onun adı bile başlı başına bir değer ve de bulunduğu yere bir değer katıyor. İşte Ünye, işte kültür, işte kitap; ve işte medeniyet.

Ulubeyimizin de Kestânesi var. Tıpkı Bursa gibi, İznik gibi. Buralar da Osmanlı’ya pâyitahtlık, medeniyetimize beşiklik yapmış yerler. Ulubey de inşâllâh oralardan alır rüzgârını. Basından tâkip edebildiğimiz kadarıyla Silâh Fabrikası mükemmel olmuş. İstihdam olarak da hatırı sayılır bir katkı sağlamış ilçeye.

Îsâ Türkcan’ı tebrik ediyoruz. Maddî silâh tamam. Meydan tamam, alt yapı tamam gibi. Vaatler ve de projeler bir bir gerçekleştiriliyor. Şimdi sıra mânevî, kültürel uygulamalarda. Boş silâh bir anlam ifâde etmediği gibi, kitapsız ellerdeki silâhın kime yöneleceğini bilemezsiniz. Böyle bir toplum serseri kurşunlara hedef olmaya mahkûmdur.

Burada, özellikle meydan çerçevesinde, kültür vurgulu nice yazılar yazdık. Kültürü, kitabı, edebiyâtı tekrar hatırlatıyoruz. Bu anlamda yaprak kıpırdamıyor sanki Ulubey’de. Buna artık bir son vermeli. Bilgiyle doymayan bünye her zaman aç olmaya, şükürsüz, fikirsiz olmaya, taşkınlaşmaya, mutsuzluğa mahkum. Bunun için de bir şeyler yapılmalı. Yapılacak şeyler elbette vardır. Mesele niyet meselesi. Yakın çevre çapında bir kitap fuarıyla başlangıç yapılabilir. Yapılmalıdır da. Sorumluluğun bunu gerektirdiğini düşünüyoruz. Takdir yetkililerin elbette. Gün ola harman ola, dertlere derman ola inşâllâh.

Gelelim, bu sütünlarda daha önce yer verdiğimiz Saraycık-Kumru hattına. Meliha-Ali Cephesinde geçen hafta Saraycık’ta söz oldu. Ona katılmıştık. Cumartesi, Kumru’dan eksik görmek ve hazırlık için gelenleri görmüştük ama, Pazar günkü nişan merâsimine katılamadık. Çok güzel olmuş. Hemen evlerinin yanındaki kahvehânede yapmışlar. Kumrulular kalabalık gelmişler. Komşulardan katılanlar da çok olmuş. Hava da güzel. Merâsim de coşkulu olmuş. Sonu da hayırlı olsun inşâllâh. Şimdilik boyu boyuna, soyu soyuna, huyu huyuna denkliği ile giden sürecin hayırlısıyla netîcelenmesi için duâ ediyoruz. Rabbimiz tamâmına erdirsin tez zamanda inşâllâh.

Biz ise, nicedir gidemediğimiz Eymür’e gittik Annemle. Yarım kalan işlerimiz vardı. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Daha evin yanına gelirken uzaktan harmanda, sanki bir araba kasası var gibiydi. Meğer, hurma ağacının yaprakları tatlı bir kızıllığa dönüşmüş. Meyveler henüz tam olgunlaşmamış ama, yaprakların dışı kızıl, içi turuncu; kimi yerleri sarı, yeşil karışımı bir renk cümbüşü.

Harman geniş. Arabayı tam ortaya bıraktık. Köy havası alsın diye, camlarını da açık bıraktık. Akşam dönecekken bir de baktık ki çamından servisine, yaykından incirine, fındıktan dutuna her türlü ağacın yaprağından numûnelerle dolmuş arabanın içi.

Akşama doğru rüzgâr çıkmıştı. Ondan olmuş olmalı. Hattâ, yerden elma toplarken bir ara soğuk, güçlü bir rüzgâr geçti bahçenin içinden. Birden bir kuş sürüsü havalanmış gibi, kanat çırpıntılarına benzer şekliyle bir yaprak uçuşması oldu toplu şekilde. Artık bu rüzgârlar son yaprakları da sürüklemek için esiyor olmalılar. Şimdi yaprak dökümü mevsimi ne de olsa.

Fasulyelerle, dallarla, çangallarla, sırganlarla uğraştık biraz. Evin çevresini dolaştık. Köyde hareket çoktu. Komşulara, bize gelenler oldu. Yol soranlar oldu. İnsan olunca, komşular falan, daha güzel oluyor köy. Rabbimiz topraklarımızı insansız ve de ünsiyetsiz komasın inşâllâh.

Bu duygu ve düşüncelerle berâber hepinize sevgiler, saygılar, kitaplı-defterli, okumalı-yazmalı, içi dolu sohbet ve muhabbetlerle dolu günler-geceler, bereketli ömürler dileğiyle, Allâh’a emânet olunuz ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.