Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

SİVEREK MEKTUBU, URFA NOTLARI...

Geçen hafta söz ettiğimiz şekliyle, bu yazıyı size Siverek’ten yazıyoruz. Önceki Pazartesi, Ankara aktarmalı olarak Şanlıurfa’ya uçtuk. Sıla-i rahm’in ve gezinin güzelliklerini ziyadesiyle yaşıyoruz. İnsanın, yakınlarıyla buluşmanın öncesi ve ötesinde, Peygâmberlerin, onların ümmetlerinin ve de sahâbenin yaşadığı yerlerde bulunmasının verdiği apayrı bir tad ve duygu içerisindeyiz. Böyleyken, buralarda Şubatta vefat eden babamız için bir hatim başlamamız fikrine uyarak, Nilüfer torunun cıvıltıları eşliğinde okuduğumuz Kur’an’da, ismi geçen İbrâhim, Eyüp, İsmail(as) gibi peygâmberlerle aynı topraklarda bulunduğumuz düşüncesi, sanki onlarla içiçelik ve güven hissini yaşatıyor. Bunu, Perşembe gün gidip, cumâ sonrası döndüğümüz Şanlıurfa’da daha bir canlı yaşadık. Mihmandarımız, ev sâhibi İbrâhim Halil Rençber Hocamız biraz istirahatten sonra bizi arabasıyla dolaştırdı. İkindiyi Eyyüp Peygâmber Câmii’nde kıldık. Hastalığında yatıp iyileştiği yerleri gördük. Şifâlı sulardan içtik. Oradan Halîliye’ye geçtik. Hz. İbrâhim(AS)ın ateşe atıldığı yer ve mancınıkları gördük. Balıklı Göl ve çevresini dolaştık. Saîd-i Nursî Hazretlerinin ilk defnedildiği yeri ve çeşmesini gördük. Burada da su içtik. Akşam namazını Ulu Câmi’de kıldık. 12. Asırda yapılmış bulunan câminin rûhâniyeti bir yana, imam Fâtih Kahvecibaşı’nın 1. Rekâtta Tâhâ’dan yarım sayfa, 2. Rekâtta Fussilet’ten, mânâyla örtüşen akıcı, tatlı tilâveti, bizlere çok müstesnâ bir atmosferi yaşatıyordu. Gerçekten, kılık-kıyâfeti, kisvesi ve de şahsiyetiyle bütünleşen bu derûnî okuyuş, namaza apayrı bir lezzet katıyor. Nitekim, kendisi de bizim gibi İmam-Hatip Lisesi Öğretmeni olan mihmandarımız İbrâhim Halil Bey, diğer câmilerde karşılaştığı talebelerini olduğu gibi, burada da namaz öncesi bizi kendisiyle tanıştırmış, "en iyi talebelerimizden, taş gibi hâfız" demişti. O da, sağolsun, bizim de meslekçi olduğumuzu öğrenince imâmeti teklif etmiş de kabul etmemiştik. İyi ki de etmemişiz. Böyle yetişmiş, Kur’ân’ı baştan başa su gibi okuyan güzîde hocaların arkasında namaz kılmanın tadına doyum olmuyor. Rabbimiz sayılarını çoğaltsın inşâllâh. Siverek’ten Urfa’ya minibüsle gittik. Yaklaşık 90 km. Hilvan girişinde durdurulduk. Kimliklerimiz toplandı. Aşağıdan, Yusuf kim, aşağıya gelsin denildi. Bizim Yusuf kalktı ayağa. Polis baktı, "bunun olması mümkün değil" diye düşünmüş olmalı; Yusuf Sarıkaya dedi. Bizimki otururken yanındaki kalktı. Meğer yanyanaymışlar. Yarım saate yakın bagajlar falan kontrol edildi. Sonra 30-35 yaşlarındaki o şahıs kaldı. Biz devam ettik. Naylon poşetinde uyuşturucu bulunduğu söylendi. Dönüşte yine minibüs dolmuş denk geldi. Yine Hilvan’dı gâlibâ. Bu defâ, niye durdu ki, ayakta bile yolcular var derken, çelik-çocuk, garı-gullet derler ya bir sürü kişi girdi içeriye. Şoför, gayet soğukkanlılıkla, üst raflara koyduğu plâstik iskemleleri tek tek indirerek açıp yetişkinleri oturtturdu aralara. Çocukların kimi kucakta, kimi ayakta. Bir vakırtı gidiyor. Onlar yüzünden ayakta kalan kimi yolcular muzdarip. Aslında şoföre kızıyorlar, yasak falan diyorlar ama yine de seslerini yükseltmiyorlar. Siverek Devlet Hastânesi şehrin 7-8 km dışında. Şoföre seslendik. Bizi orada indirdi. Bir yandan da; her yabancı gördüklerine hitap şekliyle; “Hocam, kusura bakmayın. Bunlar Halepli. Cumâ günü kalabalık ya, dilencilik için gelmişler. Sizi de rahatsız ettik ama…” falan dedi. Biz de, önemli değil; birbirimizi idâre edeceğiz dedik. İşin garibi, birkaç gündür edindiğim izlenim, buralarda onlara sanki daha soğuk bakılıyor. Bunlar yüzünden bizim dilencilerimiz aç kaldılar falan diyorlar. İşsizliğin daha arttığını söylüyorlar ki, doğrudur. Çünkü bu bölgede istihdam imkânı bize göre daha az. Aslında, kimse, olağanüstü durum da olsa, kendi keyfinin bozulmasını, ekmeğinin küçülmesini istemiyor. Bu her yerde böyle. Kendilerini onlara daha yakın, hattâ akrabâ, komşu hissedeceğini var saydığımız buralarda da durum farklı değil. Siverek, Türkiye’nin en büyük arazili ilçesi. 10’a yakını kasaba hüviyetinde 350’den fazla köyü var. Çoğunluğu çocuk ve gençlerden oluşan 250 bin civârında nüfusu. Hepimizin bildiği Bucak âşireti burada. Daha birkaç tane varmış böyle. Hattâ, hastâne önünde inip de kapıdan içeriye girecekken herkesin toparlanıp yana çekildiği dikkatimizden kaçmadı. Aşiretin adını duyamadık ama, hanım ağa geliyor fısıldaşmalarını duyduk. Yanında birkaç korumayla geçti yanımızdan. Sonra danışma’dan Psikiyatri bölümünü sorduk. 2. Katta gidip bulduk. Dr.Alpaslan Cansız dâmâdımız bize Hastâneyi gezdirdi. Çok geniş, ferah bir hastâne. Belki bunun için biraz şehrin dışına yapılmış. Çevresi de oldukça geniş. Doktor ve personel sayısı olarak ta oldukça yeterli. Sıkıntı yok. Mâmâfih, öyle de olması gerekir. Zîrâ, Siverek, bölgenin önemli, büyük yerleşim birimlerinden birisi. İl olma hayâli de var. Bunun ötesinde, târihî olarak ta, dünyanın, tespit edilen ilk medeniyetlerini kurulduğu yerler buralar. Bir Göbeklitepe var ki, arkeolojik ezberleri bozmuş. İnşâllâh ayrıca üzerinde dururuz. Siverek’te her yer taş. Bununla ilgili efsâne çok. Târih öncesi yanardağ kaynaklı olduğu bunlardan birisi. Bazalt taşı diyorlar. Tarla ya da ev yapacaksanız, önce bu taşları mutlakâ temizlemelisiniz. Taş bol ya; bundan dolayı mîmârîde de taş yapılar hâkim. Hattâ günümüzde de, briket, ya da tuğla gibi bu taşlardan kullanılıyor. Duvarların çoğu öyle meslâ. Bu anlamda Siverek Kaymakamlık Binâsı görmeye değer. Ulu ve Sulu(etrafında su çıktığı için bu adı almış) Câmiler de öyle. Ne kadar özetlemeye çalışsak söz yine de uzuyor. Gezmek güzel. Hele de bizim memleketimizde. Hangi özellik ve de güzelliği yazalım ki? Hiç mümkün mü bunları sınırlamak? Ancak, istemeyerek kesebiliriz. Kusura bakmayın; şimdi yapacağımız şey bu. Fakat, söz muhabbeti kesilse de, gönül muhabbetimiz, kardeşliğimiz, berâberliğimiz dünyâda da, âhirette de dâim olsun inşâllâh sevgili dostlar. Ve inşâllâh, gelecek hafta; Urfa-Siverek’ten Ordu’ya yeni izlenimler ve de paylaşımlarla buluşmak üzere Allâh’a emânet olunuz ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 01 Şubat 2017 - Çarşamba

SİVEREK MEKTUBU, URFA NOTLARI...

Geçen hafta söz ettiğimiz şekliyle, bu yazıyı size Siverek’ten yazıyoruz. Önceki Pazartesi, Ankara aktarmalı olarak Şanlıurfa’ya uçtuk. Sıla-i rahm’in ve gezinin güzelliklerini ziyadesiyle yaşıyoruz. İnsanın, yakınlarıyla buluşmanın öncesi ve ötesinde, Peygâmberlerin, onların ümmetlerinin ve de sahâbenin yaşadığı yerlerde bulunmasının verdiği apayrı bir tad ve duygu içerisindeyiz. Böyleyken, buralarda Şubatta vefat eden babamız için bir hatim başlamamız fikrine uyarak, Nilüfer torunun cıvıltıları eşliğinde okuduğumuz Kur’an’da, ismi geçen İbrâhim, Eyüp, İsmail(as) gibi peygâmberlerle aynı topraklarda bulunduğumuz düşüncesi, sanki onlarla içiçelik ve güven hissini yaşatıyor.

Bunu, Perşembe gün gidip, cumâ sonrası döndüğümüz Şanlıurfa’da daha bir canlı yaşadık. Mihmandarımız, ev sâhibi İbrâhim Halil Rençber Hocamız biraz istirahatten sonra bizi arabasıyla dolaştırdı. İkindiyi Eyyüp Peygâmber Câmii’nde kıldık. Hastalığında yatıp iyileştiği yerleri gördük. Şifâlı sulardan içtik. Oradan Halîliye’ye geçtik. Hz. İbrâhim(AS)ın ateşe atıldığı yer ve mancınıkları gördük. Balıklı Göl ve çevresini dolaştık. Saîd-i Nursî Hazretlerinin ilk defnedildiği yeri ve çeşmesini gördük. Burada da su içtik.

Akşam namazını Ulu Câmi’de kıldık. 12. Asırda yapılmış bulunan câminin rûhâniyeti bir yana, imam Fâtih Kahvecibaşı’nın 1. Rekâtta Tâhâ’dan yarım sayfa, 2. Rekâtta Fussilet’ten, mânâyla örtüşen akıcı, tatlı tilâveti, bizlere çok müstesnâ bir atmosferi yaşatıyordu. Gerçekten, kılık-kıyâfeti, kisvesi ve de şahsiyetiyle bütünleşen bu derûnî okuyuş, namaza apayrı bir lezzet katıyor.

Nitekim, kendisi de bizim gibi İmam-Hatip Lisesi Öğretmeni olan mihmandarımız İbrâhim Halil Bey, diğer câmilerde karşılaştığı talebelerini olduğu gibi, burada da namaz öncesi bizi kendisiyle tanıştırmış, "en iyi talebelerimizden, taş gibi hâfız" demişti. O da, sağolsun, bizim de meslekçi olduğumuzu öğrenince imâmeti teklif etmiş de kabul etmemiştik. İyi ki de etmemişiz. Böyle yetişmiş, Kur’ân’ı baştan başa su gibi okuyan güzîde hocaların arkasında namaz kılmanın tadına doyum olmuyor. Rabbimiz sayılarını çoğaltsın inşâllâh.

Siverek’ten Urfa’ya minibüsle gittik. Yaklaşık 90 km. Hilvan girişinde durdurulduk. Kimliklerimiz toplandı. Aşağıdan, Yusuf kim, aşağıya gelsin denildi. Bizim Yusuf kalktı ayağa. Polis baktı, "bunun olması mümkün değil" diye düşünmüş olmalı; Yusuf Sarıkaya dedi. Bizimki otururken yanındaki kalktı. Meğer yanyanaymışlar. Yarım saate yakın bagajlar falan kontrol edildi. Sonra 30-35 yaşlarındaki o şahıs kaldı. Biz devam ettik. Naylon poşetinde uyuşturucu bulunduğu söylendi.

Dönüşte yine minibüs dolmuş denk geldi. Yine Hilvan’dı gâlibâ. Bu defâ, niye durdu ki, ayakta bile yolcular var derken, çelik-çocuk, garı-gullet derler ya bir sürü kişi girdi içeriye. Şoför, gayet soğukkanlılıkla, üst raflara koyduğu plâstik iskemleleri tek tek indirerek açıp yetişkinleri oturtturdu aralara. Çocukların kimi kucakta, kimi ayakta. Bir vakırtı gidiyor. Onlar yüzünden ayakta kalan kimi yolcular muzdarip. Aslında şoföre kızıyorlar, yasak falan diyorlar ama yine de seslerini yükseltmiyorlar.

Siverek Devlet Hastânesi şehrin 7-8 km dışında. Şoföre seslendik. Bizi orada indirdi. Bir yandan da; her yabancı gördüklerine hitap şekliyle; “Hocam, kusura bakmayın. Bunlar Halepli. Cumâ günü kalabalık ya, dilencilik için gelmişler. Sizi de rahatsız ettik ama…” falan dedi. Biz de, önemli değil; birbirimizi idâre edeceğiz dedik.

İşin garibi, birkaç gündür edindiğim izlenim, buralarda onlara sanki daha soğuk bakılıyor. Bunlar yüzünden bizim dilencilerimiz aç kaldılar falan diyorlar. İşsizliğin daha arttığını söylüyorlar ki, doğrudur. Çünkü bu bölgede istihdam imkânı bize göre daha az. Aslında, kimse, olağanüstü durum da olsa, kendi keyfinin bozulmasını, ekmeğinin küçülmesini istemiyor. Bu her yerde böyle. Kendilerini onlara daha yakın, hattâ akrabâ, komşu hissedeceğini var saydığımız buralarda da durum farklı değil.

Siverek, Türkiye’nin en büyük arazili ilçesi. 10’a yakını kasaba hüviyetinde 350’den fazla köyü var. Çoğunluğu çocuk ve gençlerden oluşan 250 bin civârında nüfusu. Hepimizin bildiği Bucak âşireti burada. Daha birkaç tane varmış böyle. Hattâ, hastâne önünde inip de kapıdan içeriye girecekken herkesin toparlanıp yana çekildiği dikkatimizden kaçmadı. Aşiretin adını duyamadık ama, hanım ağa geliyor fısıldaşmalarını duyduk. Yanında birkaç korumayla geçti yanımızdan.

Sonra danışma’dan Psikiyatri bölümünü sorduk. 2. Katta gidip bulduk. Dr.Alpaslan Cansız dâmâdımız bize Hastâneyi gezdirdi. Çok geniş, ferah bir hastâne. Belki bunun için biraz şehrin dışına yapılmış. Çevresi de oldukça geniş. Doktor ve personel sayısı olarak ta oldukça yeterli. Sıkıntı yok. Mâmâfih, öyle de olması gerekir. Zîrâ, Siverek, bölgenin önemli, büyük yerleşim birimlerinden birisi. İl olma hayâli de var. Bunun ötesinde, târihî olarak ta, dünyanın, tespit edilen ilk medeniyetlerini kurulduğu yerler buralar. Bir Göbeklitepe var ki, arkeolojik ezberleri bozmuş. İnşâllâh ayrıca üzerinde dururuz.

Siverek’te her yer taş. Bununla ilgili efsâne çok. Târih öncesi yanardağ kaynaklı olduğu bunlardan birisi. Bazalt taşı diyorlar. Tarla ya da ev yapacaksanız, önce bu taşları mutlakâ temizlemelisiniz. Taş bol ya; bundan dolayı mîmârîde de taş yapılar hâkim. Hattâ günümüzde de, briket, ya da tuğla gibi bu taşlardan kullanılıyor. Duvarların çoğu öyle meslâ. Bu anlamda Siverek Kaymakamlık Binâsı görmeye değer. Ulu ve Sulu(etrafında su çıktığı için bu adı almış) Câmiler de öyle.

Ne kadar özetlemeye çalışsak söz yine de uzuyor. Gezmek güzel. Hele de bizim memleketimizde. Hangi özellik ve de güzelliği yazalım ki? Hiç mümkün mü bunları sınırlamak? Ancak, istemeyerek kesebiliriz. Kusura bakmayın; şimdi yapacağımız şey bu. Fakat, söz muhabbeti kesilse de, gönül muhabbetimiz, kardeşliğimiz, berâberliğimiz dünyâda da, âhirette de dâim olsun inşâllâh sevgili dostlar.

Ve inşâllâh, gelecek hafta; Urfa-Siverek’ten Ordu’ya yeni izlenimler ve de paylaşımlarla buluşmak üzere Allâh’a emânet olunuz ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.