Şefaat,dini bir terim olarak,”günahkar bir müminin affedilmesi veya yüksek derecelere ulaşması için,Allah indinde derecesi yüksek birinin O’na dua etmesi,dilekte bulunması ve bu yüksek dereceli kulların,ahrette günahkarların bağışlanması yönünde vuku bulacak aracılık ve dilekleri demektir.(Hayrettin Karaman)
Şefaatin dinen caiz olup olmadığı meselesi asırlardan beri üzerinde ortak görüş sağlanamamış olan bir meseledir.
Bir kısım alim şefaat haktır ve vardır derken,bir kısım alim ise bunun asla mümkün olmadığını beyan etmişlerdir.
Allah nezdinde derecesi yüksek olanlar,derecesi düşük olanlar için aracılık yapabilir mi? Buna “evet” diyenlerin delilleri olduğu gibi, tam aksini söyleyenlerin de delilleri vardır
Mesela Hayrettin Karaman,şefaatin mümkün olduğu ama bunun son derece sınırlı tutulacağı kanaatindedir.
Mustafa İslamoğlu,Abdülaziz Bayındır gibi alimler ise aksi kanaattedirler.
Hatta bazı alimler,şefaate inanmanın kişiyi şirke götürecek kadar tehlikeli olduğunu iddia etmişlerdir.
Bu meyanda Hz. Peygamber’den rivayet edilen hadislerin sıhhat derecesi tartışmalıdır.
Yani konu üzerinde ortak bir görüş yoktur.
En doğrusu Müslüman işi şansa bırakmadan Allah’ın rızasını kazanmayı ve bu uğurda gereken emirleri yerine getirmeyi ve yasaklardan kaçınmayı ihmal etmemelidir.
Şefaatçilik torpildir diyenler de vardır.
Her Müslüman bilmelidir ki,Allah kulları arasında imtiyaza rıza göstermez.Birilerinin hatırına hükmünde değişiklik yapmaz.Bu gibi görüşte olan epey ulema vardır.
Şefaatçilik bir çeşit imtiyaz gibi algılanmaktadır.Allah’ın bir kulu hakkında takdiri ettiği hükmü yine O’ndan başka değiştirecek bir güç yoktur.
Peygamberlerin bile hesaba çekileceği ahret gününde şefaate umut bağlayarak kullukta gevşeklik göstermek katiyen doğru değildir.
Allah buyurdu Ki:
“KİMSE KİMSENİN GÜNAHINDAN SORUMLU DEĞİLDİR..”