Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

BİRÇOK HASLETİMİZİ KAYBETTİK

Kültürümüzdeki “kıssadan hisse almayı” unuttuk. Oysa kıssadan hisse almak, daha az yanlış yapmamıza ve işimizi daha bir deneyimli yapabilmemize katkı yapar. Geçmişinden haberi olmayan geleceğinden emin olamaz. Geleceğimizden emin olmamız için biz buralara kadar nereden geldik, nasıl geldik, hangi badirelerden geçtik çok iyi bilmemiz gerekir. Öyle bir gençlik yetişiyor ki ne kendisinden haberi var, ne yaşadığından haberi var, ne de geçmişinden haberi var. Okumuyoruz, okutmuyoruz, bilmiyoruz ve bilmek de istemiyoruz. İlk emir ‘Rabbinin adıyla oku’ değil miydi? Niçin unuttuk bu emirleri. Hiç değilse geçmişimizi ve tarihimizi olsun bilelim. Şu avuç içi kadar olan İsrail aslı esası olmayan bilgilerle donatılmış geçmiş kitaplarını okuyor ona göre yaşayabiliyorlar, dünyaya meydan okuyabiliyorlar. Dünya bir buçuk milyar islam alemi. Kültürümüzün iyi örneklerini unutarak, kimliğimizden de uzaklaşmış gibi durduğumuz her hâlimizden belli… Yöneticilerin yanlışları, telafisi zor olumsuzluklara neden olmaktadır. Yöneticilerin bu yanlışları, yönetimle ilgili kıssalardan alacakları derslere büyük oranda bağlıdır. Yöneticilerin daha az hata yapmaları, onların kıssadan hisse alma marifetlerinin varlığına bağlıdır. Ne kadar kıssa, o kadar hisse… Her hisse, yanlış yapmamıza engel olduğu gibi, işimizi daha iyi yapmamıza da neden olur. Gelin bugün Mevlana’dan bir kıssayı yöneticilerimize hatırlatalım. Hatırlatalım ki, yöneticilerimiz doğru yönetim ortaya koysunlar, asıllarını unutup kibirlenmesinler… Şu yazdığım kıssalar önce kendi nefsim için, sonra da okuyan dostlar için. Mutlaka ders alınması gereken, hisse alınması şart olan kıssalardır. Mevlana, Mesnevi’de şöyle bir kıssa anlatır: Sultan Mahmut’un Eyaz adında bir veziri varmış. Sarayda bu vezirin dairesinde, daima kilitli tuttuğu bir oda varmış. Eyaz, arada bir odaya girer, kapıyı arkadan kilitler, bir zaman orada kalır, sonra çıkar ve gene kapısını kilitler. Veziri çekemeyenler, bu odada bir hazine biriktirdiğini sanırlar ve bunu padişaha duyururlar, (Yani Eyaz’a iftira atarlar). Padişahın emriyle oda açılır; içeride bir çarıkla, bir pöstekiden başka hiçbir şey bulunmaz. Bunları neden sakladığını soran padişaha Eyaz şöyle cevap verir: “Ben saraya bunlarla geldim; senin sayende bu devlete ulaştım; fakat aslımı unutmamam, benliğe düşmemem için de bunları sakladım. Arada bir odaya girer, bunları seyreder, ‘Sen buydun, bunlarla geldin; gene busun, erdiğin devlete aldanma’ derim; kendimi ve nefsimi terbiye ederim.” Bu kıssanın vereceği o kadar çok hisse var ki… Herhangi bir yönetim kademesine gelen biri, geldiği zaman ne idi? Şimdiki durumu ne? Geldiğindeki durumunu unutan bir kimsenin, iyi yönetici olması mümkün değildir. Geldiğindeki durumunu sürekli aklında tutan bir yöneticinin, yönetilenlerin durumunu anlaması daha kolaydır. Yönetici olduktan sonra, geldiği yeri ve durumu unutan yönetici, iyi yönetici olamaz. Arkadaşının cep telefonu numarası kendisinde bulunan kişi bir makama oturduğunda sekreterine kurumun resmi telefonu ile aratıp özel işini soran bir kişi ne kadar yöneticidir. Yönetici, sürekli aynayı kendine tutmasını bilen kişi olmalıdır. Yukarıdaki kıssada, vezir bir bakıma aynayı kendine tutuyor; ne idim, ne oldum? Aslını unutmayan yönetici, yönetilenlerin gönlünde taht kurabilir. Arada bir, geldiği konumu değerlendiren yönetici, yönetimin hakkını verebilir. İsmiyle değil de bulunduğu konumu ile dostlarıyla konuşmaya çalışan kişi biraz empati yapsa olmaz mı? Kültürümüzdeki “kıssadan hisse alma” yöntemi, günümüz yöneticilerine çok daha fazla gereklidir. Yoksa kurumlardaki vatandaş ve idareci arasındaki tip kavgalar ve münakaşaların önüne geçemezsiniz. Yukarıdaki kıssadan okul müdürlerinden, milli eğitim müdürlerine, belediye başkanlarından, valilere kadar her yöneticinin alacağı dersler vardır. Bu kıssa hepimize şunu hatırlatmalıdır: Makam, mevki, şöhret, vb. Bunların hepsi gelip geçicidir; önemli olan kişiliğimizdir; insanlığımızdır. Unutmayalım bütün bu dünyalıklar, kimliğimize olumsuz yönde katkı yapar… 1982 yılı Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda 2. sınıf öğrencileri Türkiye Ekonomisi dersinin hocasını bekliyor. Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor, içeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçiyor. Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor. "Bakın" diyor. "Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey. " Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor: "Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar". Bir (0) daha "Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz" Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor: Yetenek... disiplin... sevgi... Eklenen her yeni (0)'in kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca... Sonra eline silgiyi alıp en bastaki (1)'i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. ve Hoca yorumu patlatıyor, "Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir"... Şu günlerde her zamankinden daha çok, kendini terbiye etmesi, kendisine çeki düzen vermesi gereken yöneticilere ve çalışanlara ihtiyacımız olduğunu unutmayalım… Bu günlük de bu kadar. Allaha emanet olun. Sürçü lisan ettik ise affola…
Ekleme Tarihi: 19 Ocak 2020 - Pazar

BİRÇOK HASLETİMİZİ KAYBETTİK

Kültürümüzdeki “kıssadan hisse almayı” unuttuk. Oysa kıssadan hisse almak, daha az yanlış yapmamıza ve işimizi daha bir deneyimli yapabilmemize katkı yapar.

Geçmişinden haberi olmayan geleceğinden emin olamaz. Geleceğimizden emin olmamız için biz buralara kadar nereden geldik, nasıl geldik, hangi badirelerden geçtik çok iyi bilmemiz gerekir.

Öyle bir gençlik yetişiyor ki ne kendisinden haberi var, ne yaşadığından haberi var, ne de geçmişinden haberi var. Okumuyoruz, okutmuyoruz, bilmiyoruz ve bilmek de istemiyoruz.

İlk emir ‘Rabbinin adıyla oku’ değil miydi? Niçin unuttuk bu emirleri. Hiç değilse geçmişimizi ve tarihimizi olsun bilelim. Şu avuç içi kadar olan İsrail aslı esası olmayan bilgilerle donatılmış geçmiş kitaplarını okuyor ona göre yaşayabiliyorlar, dünyaya meydan okuyabiliyorlar. Dünya bir buçuk milyar islam alemi.

Kültürümüzün iyi örneklerini unutarak, kimliğimizden de uzaklaşmış gibi durduğumuz her hâlimizden belli… Yöneticilerin yanlışları, telafisi zor olumsuzluklara neden olmaktadır.

Yöneticilerin bu yanlışları, yönetimle ilgili kıssalardan alacakları derslere büyük oranda bağlıdır. Yöneticilerin daha az hata yapmaları, onların kıssadan hisse alma marifetlerinin varlığına bağlıdır.

Ne kadar kıssa, o kadar hisse… Her hisse, yanlış yapmamıza engel olduğu gibi, işimizi daha iyi yapmamıza da neden olur. Gelin bugün Mevlana’dan bir kıssayı yöneticilerimize hatırlatalım. Hatırlatalım ki, yöneticilerimiz doğru yönetim ortaya koysunlar, asıllarını unutup kibirlenmesinler…

Şu yazdığım kıssalar önce kendi nefsim için, sonra da okuyan dostlar için. Mutlaka ders alınması gereken, hisse alınması şart olan kıssalardır.

Mevlana, Mesnevi’de şöyle bir kıssa anlatır: Sultan Mahmut’un Eyaz adında bir veziri varmış. Sarayda bu vezirin dairesinde, daima kilitli tuttuğu bir oda varmış.

Eyaz, arada bir odaya girer, kapıyı arkadan kilitler, bir zaman orada kalır, sonra çıkar ve gene kapısını kilitler. Veziri çekemeyenler, bu odada bir hazine biriktirdiğini sanırlar ve bunu padişaha duyururlar, (Yani Eyaz’a iftira atarlar). Padişahın emriyle oda açılır; içeride bir çarıkla, bir pöstekiden başka hiçbir şey bulunmaz. Bunları neden sakladığını soran padişaha Eyaz şöyle cevap verir:

“Ben saraya bunlarla geldim; senin sayende bu devlete ulaştım; fakat aslımı unutmamam, benliğe düşmemem için de bunları sakladım. Arada bir odaya girer, bunları seyreder, ‘Sen buydun, bunlarla geldin; gene busun, erdiğin devlete aldanma’ derim; kendimi ve nefsimi terbiye ederim.”

Bu kıssanın vereceği o kadar çok hisse var ki… Herhangi bir yönetim kademesine gelen biri, geldiği zaman ne idi? Şimdiki durumu ne? Geldiğindeki durumunu unutan bir kimsenin, iyi yönetici olması mümkün değildir. Geldiğindeki durumunu sürekli aklında tutan bir yöneticinin, yönetilenlerin durumunu anlaması daha kolaydır.

Yönetici olduktan sonra, geldiği yeri ve durumu unutan yönetici, iyi yönetici olamaz. Arkadaşının cep telefonu numarası kendisinde bulunan kişi bir makama oturduğunda sekreterine kurumun resmi telefonu ile aratıp özel işini soran bir kişi ne kadar yöneticidir. Yönetici, sürekli aynayı kendine tutmasını bilen kişi olmalıdır.

Yukarıdaki kıssada, vezir bir bakıma aynayı kendine tutuyor; ne idim, ne oldum? Aslını unutmayan yönetici, yönetilenlerin gönlünde taht kurabilir.

Arada bir, geldiği konumu değerlendiren yönetici, yönetimin hakkını verebilir. İsmiyle değil de bulunduğu konumu ile dostlarıyla konuşmaya çalışan kişi biraz empati yapsa olmaz mı? Kültürümüzdeki “kıssadan hisse alma” yöntemi, günümüz yöneticilerine çok daha fazla gereklidir. Yoksa kurumlardaki vatandaş ve idareci arasındaki tip kavgalar ve münakaşaların önüne geçemezsiniz.

Yukarıdaki kıssadan okul müdürlerinden, milli eğitim müdürlerine, belediye başkanlarından, valilere kadar her yöneticinin alacağı dersler vardır. Bu kıssa hepimize şunu hatırlatmalıdır:

Makam, mevki, şöhret, vb. Bunların hepsi gelip geçicidir; önemli olan kişiliğimizdir; insanlığımızdır. Unutmayalım bütün bu dünyalıklar, kimliğimize olumsuz yönde katkı yapar…

1982 yılı Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda 2. sınıf öğrencileri Türkiye Ekonomisi dersinin hocasını bekliyor. Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor, içeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçiyor. Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.

"Bakın" diyor.

"Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey. "

Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor:

"Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar".

Bir (0) daha "Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz"

Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor: Yetenek... disiplin... sevgi... Eklenen her yeni (0)'in kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca... Sonra eline silgiyi alıp en bastaki (1)'i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. ve Hoca yorumu patlatıyor,

"Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir"...

Şu günlerde her zamankinden daha çok, kendini terbiye etmesi, kendisine çeki düzen vermesi gereken yöneticilere ve çalışanlara ihtiyacımız olduğunu unutmayalım…

Bu günlük de bu kadar. Allaha emanet olun.

Sürçü lisan ettik ise affola…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.