İlçe müftülüğümüzün güzel ve anlamlı buluşma programları, sömestre ve kar arasından sonra kaldığı yerden son hızıyla devâm ediyor. Bu bağlamda, bu Pazar sabahı da Aydınlar(Eski adıyla; Meşâyıh) Mahalle Camii’ndeydik.
Namazı bu defâ, Ulubey ilçe müftümüz Dursun BOZ Hoca bizzat kıldırdı. Ancak önce, tefekküre katkıda bulunacağı düşüncesini belirterek, 1. rekâtta okuyacağı Fecir Suresi’nin meâlini verdi.
Bu uygulama da çok güzel oldu. Herkes can kulağıyla ve ibretle dinledi. Yazının bereketi sadedinde bir-kaç âyetin meâlini paylaşalım inşâlâh:
TAN’A AND OLSUN; SANA İBRET!...
“1. Tan yerinin ağarmasına(FECR’e) andolsun,
2. On geceye andolsun… (Kuvvetli görüşe göre; Zilhicce’nin ilk on gecesi)
22,23. Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona NASIL FAYDASI OLACAK!?
24. "KEŞKE BU HAYATIM İÇİN ÖNCEDEN BİR ŞEY YAPSAYDIM" der.”
Ancak, tüm bunlar, sûrenin tamâmının açıklamasına bakılınca görüleceği gibi, Âd, Semûd kavmi, Firavunlar, Nemrutlar gibi yaşayanların âkıbeti. Mü’min olarak can verenlere yapılacak muamele çok farklı elbette. Sûre de bu mutlu sonla, duyulacak hitapların en güzeliyle bitiyor:
27. (Allah, şöyle der:) "Ey huzur içinde olan nefis!"
28. "Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!"
29. "(İYİ) KULLARIMIN ARASINA GİR."
30. "GİR CENNETİME…
ZELZELE, ZİLZÂL; HAYIR-ŞER!…
Hocamızın 2. Rekâtta okuduğu, adı bizim ZELZELE ve DEPREM dediğimiz olayları hatırlatan ZİLZÂL SÛRESİ’nin meâli de şöyle:
“1,2,3. Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, "Ona ne oluyor?" dediği zaman,
4. İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır.
5. Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir.
6. O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır.
7. Artık kim ZERRE AĞIRLIĞINCA bir HAYIR işlerse, onun mükâfâtını görecektir.
8. Kim de ZERRE AĞIRLIĞINCA bir KÖTÜLÜK işlerse, onun cezâsını görecektir.”
Evet, bu anlamları bilerek dinlediğimiz kıraatlar elbette bizi çok daha farklı çekecek, kâlbimizi kıbleye daha bir odaklayacaktır. İnşâllâh burada kısmen verebildiğimiz mesajların devâmını arzu edenler Kur’an’da 89 ve 99. sırada olan bu sûrelerin meâl ve tefsirlerine bakabilirler.
GÖNÜL DOSTLUĞU, SEVGİ YÜRÜYÜŞÜ...
Namaz kılındıktan sonra sıra tesbihat ve duâya gelmişti. Müftü Bey’in dâvetiyle sohbeti Ordu İHL Öğretmenlerinden Tâlip CAN Hoca yaptı. Fecr Sûresi’nin son iki âyetindeki hitâba muhâtap olabilmek için daha bu dünyâda Allâh’ı anan sâlih kullar arasına girmeye, burada bu sabah buluşulduğu gibi Allâh’ı zikredenlerle her fırsatta berâber olmaya çalışmanın önemini vurgulayan bu konuşma sanki o âyetlerin birebir tefsîri mâhiyetindeydi.
Kısaca, bu konuşma da başlıbaşına bir konu olarak dolu doluydu. Biz sâdece sohbete esas olan Hadîs-i Şerîf’in meâlini vermekle iktifâ edeceğiz:
BU MECLİSLERDEN, O CENNETLERE!...
Ebû Hüreyre’den (RA) rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (SAV) şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ’nın diğer meleklerden ayrı, sadece zikir meclislerini tesbit etmek üzere dolaşan melekleri vardır. Allah’ın zikredildiği bir meclis buldular mı, o kimselerin aralarına otururlar ve diğer melekleri oraya çağırarak cemaatin arasındaki boş yerleri ve oradan dünya semasına kadar olan mesafeyi kanatlarıyla doldururlar. Zikredenler dağılınca onlar da semâya çıkarlar. Allah Teâlâ daha iyi bildiği halde onlara:
- “NEREDEN GELDİNİZ?” diye sorar. Melekler de:
- Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik. Onlar Sübhânallah diyerek ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbir getiriyorlar, lâ ilâhe illallah diyerek seni tehlil ediyorlar, elhamdülillâh diyerek sana hamdediyorlar ve senden istiyorlar, derler.
- “BENDEN NE İSTİYORLAR?”
- CENNETİNİ İSTİYORLAR.
- “Cennetimi gördüler mi?”
- Hayır, yâ Rabbi, görmediler.
- “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”
- Senden güvence isterlerdi.
- Benden neden dolayı güvence isterlerdi?”
- Cehenneminden yâ Rabbi.
- “Peki, benim cehennemimi gördüler mi?”
- Hayır, görmediler.
- “Ya görseler ne yaparlardı?”
- Senden kendilerini bağışlamanı dilerlerdi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:
- “Ben ONLARI AFFETTİM. İstediklerini onlara bağışladım. İstedikleri konuda onlara güvence verdim.
Bunun üzerine melekler:
- Yâ Rabbi, çok günahkâr olan falan kul da onların arasında bulunuyor. Oradan geçerken aralarına girip oturdu, derler.
O zaman Allah Teâlâ şöyle buyurur:
- “ONU DA BAĞIŞLADIM. Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.” (MÜSLİM)
MÜPTELÂ’DAN ŞUAYİP TEPESİ’NE…
Namazdan sonra kahvaltı faslı için mahalle sınırları içerisindeki MÜPTELÂ restoranta geçtik. Bu kavram bizi ayrıca, eski edebiyâtımız ve de mûsikîmize götürdü. İkramların tadı yanında bu tedâiler de güzel hâtıraların sohbetlerimize kattığı çeşni ve garnitür keyfiyetindeydi.
Oradan ayrılırken, ŞUAYİP TEPESİ ilerde, karşıda bütün ihtişâm ve güzelliğiyle karşımızdaydı. Ayaküstü cümlelerimizi, bir gün onun zirvesinde de buluşma temennî ve hayâliyle tamamladık. Güzel bir rüyâdan ayrılır gibiydik. Baştan sona, bu güzelliklere, gerek maddî gerekse mânevî olarak katkıda bulunan herkese teşekkürler…
Önümüzdeki Pazar sabâhı Bolayır (Bolhayır) Câmii’nde olacakmışız. Neresi olduğunu bile bilmiyoruz. İşte böylece onu da öğreneceğiz. Dünyâ güzeli ülkemizin, yurdumuzun özeli Ordu’muzun müstesnâ bir köşesini daha keşfedeceğiz. Berekete bak!...
BOL HAYIRDA BULUŞMAK ÜZERE…
İnşâllâh diyelim ve acabâ orada nasıl bir yerle, hangi yeni sîmâlarla, nice güzel kardeşlerle, tatlı ağabeyler, amcalar ve de dedelerle karşılaşacağız merak ve heyecânıyla berâber cümleye bereketli haftalar, hayırlı, uzun ömürler diliyor, tüm hakîkâtli Hak ve halk dostlarına, çilekeşlere, fedâkâr ve de vefâkârlara sevgiler, saygılar sunuyoruz wes’selâm…