Geçtiğimiz günlerde Serdar Tuncer bey’in öncülüğünde kurulmuş olan My Mecra isimli Youtube kanalında Hüdayi Vakfı Camiasının önemli isimlerinden kendisiyle de özelde muhabbet fırsatı yakaladığım Abdullah Sert Hocaefendi’nin bir söyleşisine denk geldim ve büyük bir keyifle izlemek nasip oldu.
Bu söyleşide birçok konuya değinen Hocaefendi, insan gelişimine yaşadığı muhitin etkisine de dikkatleri çekiyordu. Söyleşinin linki: https://www.youtube.com/watch?v=VaGGNP3j3fc
İşte orada bahsi geçen Anadolu irfanıyla yoğrulmuş muhitlerimizin kıymetini her geçen gün daha fazla anlıyoruz ama bulamıyoruz! Bulmak için de ortaya çaba koymuyoruz! Veya etrafımızı güzelleştimek derdine de düşmüyoruz. Bir bezmişlik hali, bir öne geçme hastalığı, bir dolandırılmamak için teyakkuz hali, bir fırsatçılık bir sözüm ona uyanıklık ve kurnazlık hali her bir yanımızı sarmış durumda. İyilerin kıymeti var mı yok mu bilmiyorum ama iyiliğin yayılmasının bir kıymeti yok!
Uyanıklık ve Kurnazlık Demişken…
Toplumsal hastalıklarımızdan bir tanesi de bencillik hastalığı. Bu hastalık etrafımızı o kadar sardı ki, tedavisi mümkün müdür açıkçası emin değilim! Şöyle etrafımıza bir göz gezdirelim kendimizde de bu konuda hatalar bulabiliriz ki, ben kendimde buluyorum. Bu durumun oluşmasında kendi çocuklarını merkeze koyup, onlara lüzumsuz özgüven aşılayan ebeveynlerin çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Özellikle çocuklarla ilgili sorunları bertaraf eden toplumsal otokontrol de artık kalmadı. Kimse kimsenin çocuğuna bir şey diyemiyor. Küçücük çocuğun ağzından her türlü küfrü duyabiliyorsunuz örneğin. Çocuklar kutsal inek değildir ve çocuklara kutsal inek muamelesi yaptığımız müddetçe bu toplumun ileri gitmesini beklemeyiniz efendim!
Maalesef fırsatını bulan karşıdakine hemen kazık atabiliyor, yanılıyor muyum? Şöyle ağız tadıyla sırtınızı dönebileceğiniz insanların sayısı ne kadar az farkında mısınız? Samimi davranmak başınıza dertler de açabilir ki ben yaşadım. Merak edenlere müsait bir vakit anlatabilirim.
Merhum Necmettin Erbakan Hocamızın ortaya koyduğu ‘Helal olan dört, haram olan beşten büyüktür ve kıymetlidir’ şeklinde mükemmel bir denklem var. İşte İslâm ile yoğrulmuş Anadolu irfanı dediğimiz, böyle bir şey. Başkasının nasibine göz dikmemek, hakkına razı olmak, helal olana razı olmak, haramdan kaçmak ne güzel… Elindekiyle yetinmeyip uyanıklık ve kurnazlıkla elde ettiğimizin hayrı olur mu bilmiyorum!
Geçenlerde Savaş Şafak Barkçin Bey’in bir söyleşisine denk geldim. Orada TÜBİTAK mülakat komisyonunda görevliyken yaşadığı bir hatırayı anlatıyor. Bu hatıra, kafamda yerli yerine oturtamadığım birçok şeyin yerine ulaşmasına vesile oldu gerçekten. Mülakata giren başarılı genç bir hanıma hep beraber hayret edip, ‘Ne kadar hırslısınız böyle’ diye soru yönelttiklerinde genç hanım, ‘hayır ben hırslı değil azimliyim’ diye cevap veriyor. Komisyon üyelerinin ‘ikisi de aynı şey değil mi?’ sorusuna genç hanım, ‘hayır aynı şey değil. Hırs insanı başkalarının hakkına girerek yükseltir ama azim kendi emeğinin karşılığıdır’ şeklinde cevap veriyor ve komisyon üyeleri aradığımız kişi budur diyerek genç hanımı kabul ediyor.
Keşke böyle kıymetli ve azimli gençlerimizin sayısı artsa ve kıymeti herkesçe bilinse. Utancından edebinden sesini çıkarmayan kişileri enayi yerine koymayan bir toplum olsak ne olur!
İşte bahsettiğimiz güzel insanların yetişebilmesi için de çevresel faktörler de çok önemli. Aileler çocuklarını ne kadar korurlarsa korusunlar gittiği okuldaki terbiye yoksunu tek bir çocuk bile bütün emeklerinizi boşa çıkarabilir. O yüzden bu kötü hallere panzehir de gerekiyor. Camiyi merkeze alan bir tutum bize bu noktada iyi gelebilir. Bunun yanı sıra her çocuğun veya gencin, hatta yetişkinlerin hayatlarına dokunan özel insanların olması gerekiyor. Bu özel insanlar size Allah’ı hatırlatacak ve sizi yaşantısıyla güzel Ahlâka davet edecek kişilerden olmalı. Hatta ebeynler çocuklarına bu tarz güzel insanlar tespit edip onlarla bir araya gelebilecekleri ortamlar da hazırlayabilirler. Atalarımız boşa dememiş ‘kıratın yanında duran ya huyundan ya suyundan’ diye. İnsanoğlu kötü ortamdan muhakkak etkileniyor. Etrafımızdaki her yaştan her kesimden iyi örnekleri dikkate alırsak, değer verirsek edepsiz medya maymunlarını değil de Ahlak timsali güzel insanları ortaya çıkartırsak ümitvar olabiliriz, yoksa işimiz zor!
Muhit; Çevre, yöre, etraf gibi manaları içermenin yanı sıra görüp gözetmek, savunup korumak, kuşatmak gibi anlamları da taşır. Demek ki, parçası olduğumuz muhit gerektiğinde bizleri çepeçevre kuşatır koruma altına da alabilir.
Yaşadığımız büyük veya küçük şehirler her türden insanın birada yaşadığı yerler. Ev seçerken yukarıda bahsettiğim konular ışığında seçim yapmak güzel olacaktır. Hayatımızı ve çocuklarımızı olumsuz etkileyecek muhitlerden uzak durmalıyız. Duramıyorsak oralarda iyiliğin yayılmasına katkı sağlamalıyız. Bunu dert eden güzel insanların bir araya gelip oluşturdukları bir yaşam alanı örneği var bildiğim belki bir yazımızda bu güzel örneği de anlatırız… Yazımı bir abimizin dilinden düşürmediği bir dua ile sonlandırayım: Allah iyilerle karşılaştırsın... Vesselam.