Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

TEBLİĞ ya da; HERKES HOCA, HER YER MEKTEP!

Dînimiz İslâm, tebliğ ve irşâda çok önem verir. Tebliğ her şeyden önce peygamberlerin emanet, ismet, fetanet, sıdk gibi 5 sıfatından birisidir. Bu özellikler, peygâmberini örnek almak durumunda bulunan ümmetde de olması gerekir. Aksi takdirde mensûbiyetin bir esprisi kalmaz. Ümmetliğin derecesi bir nevî peygamberine en çok uyma gayret ve başarısıyla doğru orantılıdır diyebiliriz.    Aynı zamanda Emr-i bil’Maruf, Nehy-i anil’Münker cümlesinden olan Tebliğ, Rabbimiz’in emridir:    “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104)    KIRMIZI DEVELER! Rasûlullah (sav) buyurdular: “Allah’a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk’ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidâyete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nîmeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” (Buhârî)    Emir ve tavsiyeler açık. Efendimiz SAV hiç ara vermeden tebliğ görevini yaptığı gibi altın nesil sahabe de İslâm’ın bayrağını en uzak yerlere ulaştırmak için ömürlerinin sonlarına kadar koşuşturmuşlardır.    Efendimiz SAV meselenin önemine binâen tebliğ ve irşâdı müesseseleştirmiş; Dârül’Erkam ve Ashâb-ı Suffe ile mürşidler yetiştirip kabile ve devletlere İslam’ı anlatma adına göndermiştir.    İDEÂL YOL, ÖRNEK YOLCU…  Emir, müjde ve uygulamalar açık olunca târih boyu İslâm’ı yayma faaliyetleri hiç eksik olmamıştır. Yeri ve zamanına göre taktikler farklı olsa da bu konuda çabalar aslâ durmamıştır. Gelgelelim, bunu yaparken en çok dikkât edilecek husus; Efendimiz SAV in yaptığı gibi takvâ sahibi, kaliteli, vasıflı ve günün şartları ve diline göre ideal insanlar yetiştirerek bunu yapmaktır.    İdeâl insanlar deyince, elbette herkes konumuna göre en ideal tarzı bulup uygulayacak, yer yer başkalarına sorarak tecrübelerden faydalanacaktır. Bu meyânda, sosyâl medyada tevâfuk ettiğimiz İDEÂL YOL sitesinde tebliğin günümüz boyutuna çok güzel bir örnek teşkil eden şöyle bir olay anlatılıyor. Bu gün onu istifadenize sunacağız:   -AMSTERDAM’DA BİR CÂMİ İMAMI- “Amsterdam’da bir cami imamı, her Cuma günü 10-11 yaşındaki oğluyla şehrin sokaklarında dolaşır, İslam’a dair kaleme aldığı küçük dergiyi dağıtır, insanları İslam’a davet edermiş. Yine bir Cuma günü rahatsız olduğundan oğluna;   - ‘Bu hafta tebliğ için çıkmayalım!’   der. Bir insanın hidayetine vesile olmanın ne büyük bir devlet olduğunun hazzını defalarca yaşayan çocuk, babasına yalnız çıkma noktasında ısrar eder. Şiddetli yağışın da olduğu soğuk bir kış günü İmam, oğlunun ısrarına dayanamaz ve;   - ‘Peki!’ der ve onu gönderir.   Çocuk Amsterdam sokaklarında dolaşır ve her gördüğü kişiye o dergiyi takdim eder ve onlara;  - ‘Allah, seni cennetine davet ediyor!’  der. Fakat hava soğuk olduğu için sokaklarda pek kimseler yoktur. En son elinde tek bir dergi kalır, verecek birilerini arar, bulamaz. Sonunda bir kapıya gelir ve defaatle zili çalar, lakin kimse kapıyı açmaz. Tam dönerken yaşlı bir kadın açar kapıyı. Kadın, karşısında bir çocuk görünce ona;  - ‘Niçin geldin!’ diye sorar.   Soğuktan üşümüş çocuk;  - ‘Allah, seni cennetine davet ediyor. Kur’an’a iman etmeye, sonra da ondaki buyrukları yaşamaya davet ediyor, gelir misin?’ der.     Çocuk kitapçığı verir ve geri eve döner. Ertesi cuma, namazdan sonra babası murad olduğu üzere cemaate vaaz eder. Ardından soru-cevap faslı başlar. Salonun arka taraflarında oturan kadınlardan biri ayağa kalkar ve şunları söyler;    “ÖLSE DE DEVLETİN YÜKÜ HAFİFLESE!”  - ‘Ben önceki haftaya kadar Hristiyan’dım, eşimi kaybettim, çocuklarım da yok, hayatta birinci derece tek bir yakınım olmadığından, aylardır kimse kapımı açmadı. Yapayalnızdım. Yalnızlıktan tarifi imkânsız bir krize girmiştim. Herkesin benden nefret ettiğini, topluma yük olduğumu düşünüyordum. Çünkü Batı’da emekli bir vatandaş topluma yük kabul edilir. ‘Ölse de devletin yükü hafiflese’ diye düşünenler vardır. Lâkin siz Müslümanlar insanlar yaşlanınca onlara hizmet etmeyi ibadet kabul edersiniz!’     YA, KAPININ ZİLİ ÇALMASAYDI!?  Yaşlı kadın gözyaşı içinde geçen hafta; evin yatak odasına çıktığını, tavana ip bağladığını, ipin halkasını boynuna geçirdiğin, tam ayağını sehpaya vurup, intihar edecekken zil çaldığını duygulu bir şekilde anlatır. Kendi kendine;  - ‘Benim kapımı kim çalar ki?’ deyip biraz beklediğini, sonra tekrar intihara teşebbüs etmek istediğini; ama zilin ısrarlı bir şekilde çalınınca, ipi boynundan çıkarıp kapıya yöneldiğini, karşısında duran çocuğun ona;    ARTIK BEN DE BU ÇOCUK GİBİ!  - ‘Ben, Hz. Muhammed’in öğrencisiyim, Allah seni Cenneti’ne davet ediyor!’ deyince sarsıldığını, çocuğun kendisine verdiği kitapçığı alıp okuduğunu ve Müslüman olduğunu anlatır. Camideki bütün cemaat ağlaşmaktadır. Kadın sözlerini şu ifadelerle tamamlar!   - ‘Bana şu anda dünyada en mutlu insan kimdir, diye sorsalar tereddüt etmeden, kendimi gösteririm. Bundan sonraki ömrümü benim gibi zavallıların kurtuluşuna adadım. Ben de o çocuk gibi hayatımın geri kalan bölümünde Amsterdam sokaklarında dolaşacak ve insanlara,   - ‘Allah, sizi cennetine davet ediyor, diyeceğim!’ der...”    BAŞKA NE DİYELİM? Son olarak şunu söyleyebiliriz ki; nerede olursa olsun kimse tebliğ ve irşad görevinin dışında değildir. Herkes bir toplumda yaşıyor. Âilesi var. Çevresi var. Dolayısıyla her insan bir şekilde etki sâhibi; etkiliyor ya da etkileniyor. O zaman herkes bir hoca olduğu, insanların, en azından çocukların onun her sözü ve hareketinden etkilendiği şuuruyla bir hayat sürmeye çalışmalıdır. Unutulmamalıdır ki, iyi örnek olmanın sevabı olduğu kadar, kötü örnekliğin de günâhı vardır. Meselâ, toplamda herkes iyi olursa o iyi toplum bir iyilik mektebi hüviyeti arz eder.    CÂMİ; HEM MEKTEP, HEM RUH!  Şimdi, ne zamandır câmi, câmi deyip duruyoruz. Câmiin varlığı da bir tebliğ ve eğitim değil midir? Dolayısıyla câmiler en âlâ bir mekteptir. Topyekun toplumun mektebidir. Bu anlamda rûhudur da aynı zamanda!   Dediğimiz gibi şehrimizin orta yerinde, etrafına kol-kanat geren bir ulu çınar misâli Hacı Bayram ya da Eyüp Sultan niteliğinde ağaçlar, çiçekler, banklar, çay evleri, sohbet yerleri, kütüphâne benzeri müştemilâtla zenginleştirilmiş insanları sarıp-sarmalayan bir câmi olsa çok şeyi anlatmaya kalmadan bâzı güzellikler kendiliğinden yerini bulmaz mı?   Son olarak, paylaşımı ilgiyle okumuş olacağınızı umuyor; Rabbimizin her birimize bir hoca, topluma da mektep olma şuuruyla yaşama hassâsiyetleri lûtfetfetmesi niyâzıyla sözlerimizi bağlıyor, cümleye sevgiler-saygılar sunyoruz wes'selâm... 
Ekleme Tarihi: 23 Aralık 2022 - Cuma

TEBLİĞ ya da; HERKES HOCA, HER YER MEKTEP!

Dînimiz İslâm, tebliğ ve irşâda çok önem verir. Tebliğ her şeyden önce peygamberlerin emanet, ismet, fetanet, sıdk gibi 5 sıfatından birisidir. Bu özellikler, peygâmberini örnek almak durumunda bulunan ümmetde de olması gerekir. Aksi takdirde mensûbiyetin bir esprisi kalmaz. Ümmetliğin derecesi bir nevî peygamberine en çok uyma gayret ve başarısıyla doğru orantılıdır diyebiliriz. 

 

Aynı zamanda Emr-i bil’Maruf, Nehy-i anil’Münker cümlesinden olan Tebliğ, Rabbimiz’in emridir: 

 

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104) 

 

KIRMIZI DEVELER!

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allah’a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk’ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidâyete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nîmeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” (Buhârî) 

 

Emir ve tavsiyeler açık. Efendimiz SAV hiç ara vermeden tebliğ görevini yaptığı gibi altın nesil sahabe de İslâm’ın bayrağını en uzak yerlere ulaştırmak için ömürlerinin sonlarına kadar koşuşturmuşlardır. 

 

Efendimiz SAV meselenin önemine binâen tebliğ ve irşâdı müesseseleştirmiş; Dârül’Erkam ve Ashâb-ı Suffe ile mürşidler yetiştirip kabile ve devletlere İslam’ı anlatma adına göndermiştir. 

 

İDEÂL YOL, ÖRNEK YOLCU… 

Emir, müjde ve uygulamalar açık olunca târih boyu İslâm’ı yayma faaliyetleri hiç eksik olmamıştır. Yeri ve zamanına göre taktikler farklı olsa da bu konuda çabalar aslâ durmamıştır. Gelgelelim, bunu yaparken en çok dikkât edilecek husus; Efendimiz SAV in yaptığı gibi takvâ sahibi, kaliteli, vasıflı ve günün şartları ve diline göre ideal insanlar yetiştirerek bunu yapmaktır. 

 

İdeâl insanlar deyince, elbette herkes konumuna göre en ideal tarzı bulup uygulayacak, yer yer başkalarına sorarak tecrübelerden faydalanacaktır. Bu meyânda, sosyâl medyada tevâfuk ettiğimiz İDEÂL YOL sitesinde tebliğin günümüz boyutuna çok güzel bir örnek teşkil eden şöyle bir olay anlatılıyor. Bu gün onu istifadenize sunacağız:

 

-AMSTERDAM’DA BİR CÂMİ İMAMI-

“Amsterdam’da bir cami imamı, her Cuma günü 10-11 yaşındaki oğluyla şehrin sokaklarında dolaşır, İslam’a dair kaleme aldığı küçük dergiyi dağıtır, insanları İslam’a davet edermiş. Yine bir Cuma günü rahatsız olduğundan oğluna;  

- ‘Bu hafta tebliğ için çıkmayalım!’  

der. Bir insanın hidayetine vesile olmanın ne büyük bir devlet olduğunun hazzını defalarca yaşayan çocuk, babasına yalnız çıkma noktasında ısrar eder. Şiddetli yağışın da olduğu soğuk bir kış günü İmam, oğlunun ısrarına dayanamaz ve;  

- ‘Peki!’ der ve onu gönderir.  

Çocuk Amsterdam sokaklarında dolaşır ve her gördüğü kişiye o dergiyi takdim eder ve onlara; 

- ‘Allah, seni cennetine davet ediyor!’ 

der. Fakat hava soğuk olduğu için sokaklarda pek kimseler yoktur. En son elinde tek bir dergi kalır, verecek birilerini arar, bulamaz. Sonunda bir kapıya gelir ve defaatle zili çalar, lakin kimse kapıyı açmaz. Tam dönerken yaşlı bir kadın açar kapıyı. Kadın, karşısında bir çocuk görünce ona; 

- ‘Niçin geldin!’ diye sorar.  

Soğuktan üşümüş çocuk; 

- ‘Allah, seni cennetine davet ediyor. Kur’an’a iman etmeye, sonra da ondaki buyrukları yaşamaya davet ediyor, gelir misin?’ der.  

 

Çocuk kitapçığı verir ve geri eve döner. Ertesi cuma, namazdan sonra babası murad olduğu üzere cemaate vaaz eder. Ardından soru-cevap faslı başlar. Salonun arka taraflarında oturan kadınlardan biri ayağa kalkar ve şunları söyler; 

 

“ÖLSE DE DEVLETİN YÜKÜ HAFİFLESE!” 

- ‘Ben önceki haftaya kadar Hristiyan’dım, eşimi kaybettim, çocuklarım da yok, hayatta birinci derece tek bir yakınım olmadığından, aylardır kimse kapımı açmadı. Yapayalnızdım. Yalnızlıktan tarifi imkânsız bir krize girmiştim. Herkesin benden nefret ettiğini, topluma yük olduğumu düşünüyordum. Çünkü Batı’da emekli bir vatandaş topluma yük kabul edilir. ‘Ölse de devletin yükü hafiflese’ diye düşünenler vardır. Lâkin siz Müslümanlar insanlar yaşlanınca onlara hizmet etmeyi ibadet kabul edersiniz!’  

 

YA, KAPININ ZİLİ ÇALMASAYDI!? 

Yaşlı kadın gözyaşı içinde geçen hafta; evin yatak odasına çıktığını, tavana ip bağladığını, ipin halkasını boynuna geçirdiğin, tam ayağını sehpaya vurup, intihar edecekken zil çaldığını duygulu bir şekilde anlatır. Kendi kendine; 

- ‘Benim kapımı kim çalar ki?’ deyip biraz beklediğini, sonra tekrar intihara teşebbüs etmek istediğini; ama zilin ısrarlı bir şekilde çalınınca, ipi boynundan çıkarıp kapıya yöneldiğini, karşısında duran çocuğun ona; 

 

ARTIK BEN DE BU ÇOCUK GİBİ! 

- ‘Ben, Hz. Muhammed’in öğrencisiyim, Allah seni Cenneti’ne davet ediyor!’ deyince sarsıldığını, çocuğun kendisine verdiği kitapçığı alıp okuduğunu ve Müslüman olduğunu anlatır. Camideki bütün cemaat ağlaşmaktadır. Kadın sözlerini şu ifadelerle tamamlar!  

- ‘Bana şu anda dünyada en mutlu insan kimdir, diye sorsalar tereddüt etmeden, kendimi gösteririm. Bundan sonraki ömrümü benim gibi zavallıların kurtuluşuna adadım. Ben de o çocuk gibi hayatımın geri kalan bölümünde Amsterdam sokaklarında dolaşacak ve insanlara,  

‘Allah, sizi cennetine davet ediyor, diyeceğim!’ der...” 

 

BAŞKA NE DİYELİM?

Son olarak şunu söyleyebiliriz ki; nerede olursa olsun kimse tebliğ ve irşad görevinin dışında değildir. Herkes bir toplumda yaşıyor. Âilesi var. Çevresi var. Dolayısıyla her insan bir şekilde etki sâhibi; etkiliyor ya da etkileniyor. O zaman herkes bir hoca olduğu, insanların, en azından çocukların onun her sözü ve hareketinden etkilendiği şuuruyla bir hayat sürmeye çalışmalıdır. Unutulmamalıdır ki, iyi örnek olmanın sevabı olduğu kadar, kötü örnekliğin de günâhı vardır. Meselâ, toplamda herkes iyi olursa o iyi toplum bir iyilik mektebi hüviyeti arz eder. 

 

CÂMİ; HEM MEKTEP, HEM RUH! 

Şimdi, ne zamandır câmi, câmi deyip duruyoruz. Câmiin varlığı da bir tebliğ ve eğitim değil midir? Dolayısıyla câmiler en âlâ bir mekteptir. Topyekun toplumun mektebidir. Bu anlamda rûhudur da aynı zamanda!

 

Dediğimiz gibi şehrimizin orta yerinde, etrafına kol-kanat geren bir ulu çınar misâli Hacı Bayram ya da Eyüp Sultan niteliğinde ağaçlar, çiçekler, banklar, çay evleri, sohbet yerleri, kütüphâne benzeri müştemilâtla zenginleştirilmiş insanları sarıp-sarmalayan bir câmi olsa çok şeyi anlatmaya kalmadan bâzı güzellikler kendiliğinden yerini bulmaz mı?

 

Son olarak, paylaşımı ilgiyle okumuş olacağınızı umuyor; Rabbimizin her birimize bir hoca, topluma da mektep olma şuuruyla yaşama hassâsiyetleri lûtfetfetmesi niyâzıyla sözlerimizi bağlıyor, cümleye sevgiler-saygılar sunyoruz wes'selâm... 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.