Hattâ, özellikle kültür ve irfanımızın temel isimlerini o ince, naif, duru, içten uslûbuyla romanlaştırdığı kitaplarıyla o artık bir dünyâ yazarıdır da diyebiliriz.
Bunun ötesinde, sosyâl medyada yaptığı fotoğraflı ya da fotoğrafsız günlük cümle, paragraf veyâ nispeten uzun metin paylaşımları da gayet dikkât çekici ve edebî değeri olan ifâdeler. Sanırım bunları da bir gün kitaplaştıracaktır.
Bu gün 2 yıl önce günlük köşe yazılarıyla olduğu kadar büyük küçük herkese hitap eden târihî roman ve çocuk kitaplarıyla şöhret bulmuş ünlü yazarlarımızdan Yavuz Bahadıroğlu’nun vefâtı münâsebetiyle yaptığı paylaşımı, ara tatiline de denk düştüğü ve de tavrı îtibârıyle gerek ebeveynler olarak bizlere, gerekse talebelere örneklik teşkil ettiği için buraya alıyoruz:
KÖY ODALARI, KİTAP DÜŞLERİ…
“İlkokulu köyde okumuştum. Birleştirilmiş sınıf kütüphanesinde yırtılmış yerleri, evde annelerin dikiş ipliği ile diktiği bir kaç eski kitap dışında kitap yoktu.
Bir köy evinde kitabın bulunması imkansız değilse de zordu o yıllarda. Dedemin "pazar ekmeği"ne sarılı gazete parçalarından bölük pörçük haber kırıntıları var aklımda.
Ortaokul için şehre indiğimde, hayatımdaki en önemli şeylerden biri ilçe halk kütüphanesini keşfetmek oldu. O kadar kitabı bir arada görmek şaşırtıcı olduğu kadar büyüleyiciydi. Arkadaşlarımdan zaten gerideydim. Kitaplarla tanışmak, hayal dünyası geniş bir çocuk için denizde yüzmek gibiydi. Ben de o denize daldım.
Orta iki, bazı insanların hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Benim için de öyle. Yavuz Bahadıroğlu'nun romanlarıyla tanıştım. Hayal dünyamın geriye doğru, tarihi maceralara kulaç atmama vesile oldu. Hele o yılın kış aylarında ben, soğuk odada battaniyeye sarılıp kütüphanedeki bütün kitaplarını okudum onun. Annemin ara sıra mangalda getirdiği közlerle soğuğu kırmaya çabalarken, aslında ben orada değildim. Dışarıda rüzgarın savurduğu karın ötesinde, asıl fırtına içimdeydi. Ya Sunguroğlu'nun yoldaşıydım ya da Çaka Bey'le bir deniz seferindeydim. Malazgirt'teki dördüncü atlıydım, Yavuz'la Mısır seferine çıkmış da olabilirim. Sonraki sayfayı merak ettiğimden, elimden bırakamadığım kitaplara böyle tutundum.
Bir süre sonra tükettim bu kitapları. Başka yazarlar ve başka kitapları keşfettim. Tarihe bakış açım da gelişti, değişti. Fakat geriye dönüp baktığımda bir tarihi roman yazarı olarak Yavuz Bahadıroğlu'nun benim hayal dünyamdaki etkisi, bana kitap okuma sevgisi kazandırması bağlamında değeri büyüktür.
Aradan geçen uzun zaman sonra, bir kitap fuarında yalnız olduğu bir an, yanına yaklaştım. Ona olan minnettarlığımı sunmak istedim. Mahçup kişiliğim buna engel oldu sanırım. Söyleyemedim, konuşamadım.
Yüzündeki babacan gülümsemesiyle gitmiş, Yavuz Bahadıroğlu vefat etmiş. Şimdi gördüm. Mekanı cennet olsun. Allah sevdikleriyle haşretsin. 22 Ocak 2021”
OKUL KAPISI, ÖYKÜ PENCERESİ…
Biz de hocamıza bu vefâlı tavrı ve güzel değerlendirmeleri dolayısıyla teşekkür ederken, aynen onun duygularıyla Yavuz Bahadıroğlu üstâda Yüce Mevlâ’dan rahmetler, o çok sevdiği, hayâtını romanlaştırıp nesillere sevdirdiği ecdâdıyla berâber, biz sevenlerini de katarak muhabbetin mübârek adından hâsıl olduğu Âlemlere Rahmet Efendimiz Hz. Muhammed (SAV)in komşuluğunda buluşmalar lütfetmesini niyâz ediyoruz… Âmin…
Mâdem bugün konuya okul kapılarından girdik; oradan devam edelim inşâllâh. İslam Hikâyeleri hesabından paylaşılan bu metni de, sâdece bilgi paylaşımı değil, mukaddes Kur’an kitabımızın da emir buyurduğu gibi söylediklerimizi ayrıca yapmak suretiyle doğruluk, dürüstlük ve yardımlaşmayı yaşanır kılmalı, kardeşliği söylemden öte bir ahlâk, karakter ve özellikle bu hikâyede verildiği şekliyle sanat hâline getirmeliyiz:
ÖDEVDEN ÖDÜLE; “ÇİZME HİKÂYESİ…”
“Bir okulda, bir öğretmen öğrencilerine, kendileri seçtikleri bir konuda hikâye yazmalarını ister.
En güzel hikâye yazan öğrenciye bir çift çizme hediye edecektir. Bütün öğrenciler hikâyeleri yazar ve kağıtları öğretmenlerine verirler.
Öğretmen tek tek hikâyeleri okur, hepsi birbirinden güzeldir. Bir türlü en iyi olanı seçemez. Bu olayı kura ile çözmeye karar verir.
Her öğrenci bir kâğıda kendi adını yazıp çizmenin içine atar. Atılan isimler karıştırıldıktan sonra bir tanesi çekilir. Öğretmen yüksek sesle, AYŞE diye okur okumaz, sınıfta büyük alkış kopar.
Kurayı Ayşe adında bir öğrenci kazanır.
Ayşe çizmelerine sarılarak mutluluk gözyaşı döker.
Eve gittiğinde öğretmen bu olayı ağlayarak eşine anlatmaya başlar.
Eşi de: "Tamam der, bak ne güzel çözüm bulmuşsun,
niye ağlıyorsun ki?"
Öğretmen anlatmaya devam eder. Hiçbir öğrenci kendi adını yazmamış. Sınıftaki en yoksul arkadaşları Ayşe'nin adını yazmışlar. Çizmeleri onun kazanmasını istemişler.
Dünyada böyle güzel kâlpli, merhametli, yardımsever çocukların çoğalması umuduyla,
TÜM ÖĞRETMEN ve ÖĞRENCİLERE İYİ TATİLLER DİLERİM…”
ÇİZMEYİ AŞMADAN, ÇİZGİDEN ŞAŞMADAN…
Çizmeyi aşmadan ve de çizgiden taşmadan sözü bağlarken, biz de hikâyeyi paylaşan arkadaşımızın dileğine katılıyor; cümle çocuklarımıza ve gençlerimize, bütün kitapların kendisinin anlaşılması için okunduğu Rabbimizin sözü Kur’an ışığında bir hayat ve de sevdikleriyle berâber idrâk edecekleri dünyevî, uhrevî mutluluklar niyâz ediyor, bu arada, Pazartesi başlayan Üç Ayları değerlendirmeyi de unutmamamızı temenni ediyor, cümleye kalbî sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm…