Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

BABAM, MARAŞ, DEPREM; O GÜNLER, BUGÜNLER...

Babacığım; Cumâ'n mübârek olsun. Rabbimiz bu bayramın bereketinden sizler, bizler; cümle ehl-i îmânı, özellikle ülkemiz ve gönül coğrafyamızın bu ay yaşadığı  depremde vefat edenleri hisseyâb olanlardan eylesin. Âmin...   ON UZUN YIL, AĞIR SENELER... Babacığım; sen gideli bu ay îtibârıyle 10 sene tamam oldu. Bu zamana kadar gerek hayattayken ve bilhassa vefat sonrası çok notlar aldım. Sen de biliyorsun ki ajandalarımız, defterlerimiz var yaziyoruz. Bunlar epey birikti. Ses ve görüntü kayıtları da var. Ancak bunları pek değerlendiremedik; biraz da elimiz varmadı. İçimiz el vermedi.   DAĞ GİBİ ADAMDIN... Senin vefatınla neye uğradığımızı anlayamadık. Dağ gibi adamdın. Ameliyat ve tedâvi sonrası her şey kaldığı yerden devam edecek düşüncesindeydik son güne kadar. 10 Şubat 2013 bizim hayâtımızın en sarsıcı günü oldu. Neye uğradığımızı anlamadık.   GÖLGEN YETERDİ... Senin gölgende zorluk, sıkıntı ne, kriz ne tatmamıştık. Bu konularda bir tecrübemiz de yoktu. Kelimenin tam anlamıyla bir şok yaşamış, ne yapacağımızı da bilemez durumdaydık. Babacığım. Ne diyeyim, o gün bu gündür 10 yıl olmuş. Hayat devam ediyor ama  bu yıllar bizim için deprem yıllarıydı. Senin yokluğunda günlerimiz hep bâdireli geçti.   MEĞER NE BÜYÜK YÜKLERMİŞ... Meğer sen ne büyük yükler taşıyormuşsun sırtında. Bize de hiç ağdırmıyormuşsun. Onca yük birden üzerimize düşünce bocaladık. Söylemek istediğimiz bu.   İŞ BAŞA DÜŞÜNCE... Ama, tabiî iş başa düştü. Başa gelen çekilecek. Elimizden geldiğince, sorumluluğumuz dahilinde olup bize terettüp eden gerek ticâret gerekse mîrâsa dâir işleri kimsenin hakkı kalmaması, mağduriyet olmaması prensibi üzerinden halletmeye çalıştık. Bu konularda acemiliğimizle berâber iyi kötü bu günlere kadar geldik. Ancak herkes kendi mecrâını buldu, kendi yoluna koyuldu.   ALNIMIZ AK, BAŞIMIZ DİK... Çok şükür; bütün âile efrâdı kendi kendine yetmenin, kendi yağıyla kavrulmanın ve kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürmenin, ayrıca senin evlatların olmanın verdiği özgüven, maddî-mânevî mîras ve kıvançla, alnı ak, başı dik olarak hayat sürmenin rahatlık ve gurûrunu yaşıyor.   YAZACAK ŞEY ÇOK... Babacığım. Yazacak çok şey var. Dedim ya notlar var diye; artık bunları peyderpey yayınlayacağım inşâllâh. Nereye gitsek hep iyiliklerin konuşuluyor. En son daha dün Muharrem ŞÂHİN Âbi kendisi söz açıp anlattı. Sabah annemle de paylaştım.   YALNIZ BIRAKMAMAYA ÇALIŞIYORUZ... Annem dedim de o da son aylarda oldukça rahatsız. Son birkaç yıldır sızlanmaları oluyordu zaman zaman ama son günlerde artık bakım hastası durumunda. Bir ara bayağı korkuttu ama şimdi nispeten İyi. Gündüz bakıcısı var. Gündüz uğramanın yanında geceleri de ayrıca gidip yanında kalıyoruz. Bâzen bizlere gelirse bir geceden fazla kalmıyor. İlle de evim diyor. Yanında kalma durumu çok da gerekli değil ama yine de ihtiyâten bulunuyoruz.   R. AZAKLI, T. KARABULUT, M. ŞÂHİN... Muharrem Hocayla geçen gün Tevfik Karabulut Ağabey'in orada karşılaştık. Oraya, dayım İbrâhim YÜKSEL'in başkanı olduğu İmam-Hatip Vakfı'mızın bir konusunu görüşmek için gitmiştik. Recep AZAKLI, İdris Nebi MURTAZAOĞLU Beyler de üye olarak buradaydı. Tevâfukan Senin de tanıdığın Sabahattin ÖZTÜRK, Necâti KIRIŞ gibi kadîm arkadaşlarımız da oradaydılar. Çok güzel tevâfukla berâber çok da güzel sohbet oldu.   ANNEM DE SENİN GİBİ... Bunu memnun olacağın için özellikle yazıyorum. Bu arada annem de senin gibi; böyle dernek, vakıf vs. toplantımız falan olsa, "anne ben gideyim" desem; "Git oğlum, öyle yerlerden geri kalma!"der. Tıpkı senin askerî ihtilâl ya da 28 Şubat gibi dönemlerde bile hiçbir zaman bana, oğlum şu sıra biraz ara ver falan bile demeyip aksine her zaman destek olup teşvik dahî etmen gibi. Allâh CC her ikinizden de râzı olsun. Rabbimiz sizlerle bizleri sonsuz âlemde tüm sevdiklerimizle berâber Efendimiz SAV in Livaul'Hamd sancağı altında buluştursun. Amin...   DERTLİ ANADOLU, YANIK TÜRKÜLER... Babacığım; deprem dedik, çok yazılar dedik, hakîkâten öyle. Seni anmadığımız gün yok. Hele bir yolculuğa çıksak ve bu Anadolu içlerine ya da Güneydoğu'ya doğru olsa seni anmamak, söylediğin, sevdiğin türküleri  içimiz yanarak mırıldanmamak ne mümkün?!   KONYA, POZANTI, GÂZİANTEP... Geçen yılın son, bu yılın ilk günleri Konya'daydım. Baba, artık benim de torunum var; adı Nilüfer. Bu martın ilk haftasında 6'sını dolduracak. Çok tatlı. Sana onu sonra, gerçi mümkün değil ama dilim döndüğünce anlatmaya çalışırım inşâllâh.   İŞTE BÖYLE BİR NİLÜFER! Evet işte onun yanına gitmiştim. Dönüşte Ordu'ya berâber geldik, 1 ay önce evlerine döndüler. Dün akşam bana telefonda şarkı söylüyor, kendisi bestelemiş:   DEDE GEL, DEDE GEL; DEDE KONYA'YA GEL! diye. İşte bu Nilüfer öyle bir çiçek büyük dedesi. Konya'ya gittim dedim ya; oradan da Gâziantep'e geçtim. Ordu Şûbe Başkanlığını yaptığımız TDED'in yıllık 7. İstişâre toplantısı vardı. 3 gün kaldık. Maraş, Pozantı, Osmâniye senin askerlik yapıp dilinden düşürmediğin yerlerdi. Oralarda hep seni hatırladım.   ŞU YÜCE DAĞLARI DUMAN KAPLAMIŞ... Senin askerde çaldığın gibi burada da saz çalan arkadaşlar vardı. Akşam bir mecliste kendilerinden ricâ edildi, mûsikî meşki oldu. Senin sevdiklerinden de söylendi. "Şu Yüce Dağları Duman Kaplamış", "Meşeler Güvermiş Varsin Güversin", "Hem Okudum Hemi de Yazdım" gibi.   MARAŞ, ELBİSTAN, HATAY... Babacığım; Şu Yüce dağları duman kaplamaya devam ediyor; biz oralardan geldikten bir ay sonra ASRIN FELÂKETİ olarak nitelenen MARAŞ, ELBİSTAN, HATAY merkezli çok büyük bir deprem oldu. Sen hayâtta olsaydın kesin oralara gitmek için can atardın. Çünkü oralara askerlik bağlamında ayrı bir meftûniyetin vardı.   BURDA KAHRAMAN, ORDA FETTAH... Sâlim Ensar torunun da, sülâlemizin FETTAHLAR olması ve Maraş'tan gelmiş bulunması noktasında Maraş’a ayrı bir muhabbet duyuyor. İlk fırsatta oralara gidecektir. Şu an, senin bir torunun olarak yeni kurduğu işi oturtmaya çalışıyor. Masasında senin masandan figürler de var. Rabbimiz yolunu ve bahtını açık etsin. İnşâllâh bunları da ayrıntısıyla yazacağız.   KUR'AN DÂVEİ, ÂİLE BULUŞMASI... Babacığım. Söz sözü açtı; dolayısıyla Muharrem Abinin anlattığını yazamayacağız herhâlde. Şununla bitireyim ki; bu ayın başında pandemide ara verdiğimiz Kur'an Davetini yaptık. Hatim vardı. Yâsin okuduk; duâ ettik. En güzeli de evlatlar ve akrabâlar olarak bir araya geldik. Büyükler sâdece hayattayken değil sonrasında da birleştirici oluyorlar. Nice dirilerden daha fonksiyonel oluyorlar.   DÂVET MECLİSİ ÇOK GÜZEL OLDU... Çok güzel oldu. Görseydin; torun-torba, yeğen, danatlar, yeni gelinler, hısımlar falan çok güzel bir meclis oldu. Sözü bağlarken; Rabbimiz tüm sevdiklerimizle berâber âhirette de mutluluklarla buluşmayı bizlere lûtfeylemesini niyâz ediyor; cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...
Ekleme Tarihi: 23 Şubat 2023 - Perşembe

BABAM, MARAŞ, DEPREM; O GÜNLER, BUGÜNLER...

Babacığım; Cumâ'n mübârek olsun. Rabbimiz bu bayramın bereketinden sizler, bizler; cümle ehl-i îmânı, özellikle ülkemiz ve gönül coğrafyamızın bu ay yaşadığı  depremde vefat edenleri hisseyâb olanlardan eylesin. Âmin...

 

ON UZUN YIL, AĞIR SENELER...

Babacığım; sen gideli bu ay îtibârıyle 10 sene tamam oldu. Bu zamana kadar gerek hayattayken ve bilhassa vefat sonrası çok notlar aldım. Sen de biliyorsun ki ajandalarımız, defterlerimiz var yaziyoruz. Bunlar epey birikti. Ses ve görüntü kayıtları da var. Ancak bunları pek değerlendiremedik; biraz da elimiz varmadı. İçimiz el vermedi.

 

DAĞ GİBİ ADAMDIN...

Senin vefatınla neye uğradığımızı anlayamadık. Dağ gibi adamdın. Ameliyat ve tedâvi sonrası her şey kaldığı yerden devam edecek düşüncesindeydik son güne kadar. 10 Şubat 2013 bizim hayâtımızın en sarsıcı günü oldu. Neye uğradığımızı anlamadık.

 

GÖLGEN YETERDİ...

Senin gölgende zorluk, sıkıntı ne, kriz ne tatmamıştık. Bu konularda bir tecrübemiz de yoktu. Kelimenin tam anlamıyla bir şok yaşamış, ne yapacağımızı da bilemez durumdaydık.

Babacığım. Ne diyeyim, o gün bu gündür 10 yıl olmuş. Hayat devam ediyor ama  bu yıllar bizim için deprem yıllarıydı. Senin yokluğunda günlerimiz hep bâdireli geçti.

 

MEĞER NE BÜYÜK YÜKLERMİŞ...

Meğer sen ne büyük yükler taşıyormuşsun sırtında. Bize de hiç ağdırmıyormuşsun. Onca yük birden üzerimize düşünce bocaladık. Söylemek istediğimiz bu.

 

İŞ BAŞA DÜŞÜNCE...

Ama, tabiî iş başa düştü. Başa gelen çekilecek. Elimizden geldiğince, sorumluluğumuz dahilinde olup bize terettüp eden gerek ticâret gerekse mîrâsa dâir işleri kimsenin hakkı kalmaması, mağduriyet olmaması prensibi üzerinden halletmeye çalıştık. Bu konularda acemiliğimizle berâber iyi kötü bu günlere kadar geldik. Ancak herkes kendi mecrâını buldu, kendi yoluna koyuldu.

 

ALNIMIZ AK, BAŞIMIZ DİK...

Çok şükür; bütün âile efrâdı kendi kendine yetmenin, kendi yağıyla kavrulmanın ve kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürmenin, ayrıca senin evlatların olmanın verdiği özgüven, maddî-mânevî mîras ve kıvançla, alnı ak, başı dik olarak hayat sürmenin rahatlık ve gurûrunu yaşıyor.

 

YAZACAK ŞEY ÇOK...

Babacığım. Yazacak çok şey var. Dedim ya notlar var diye; artık bunları peyderpey yayınlayacağım inşâllâh.

Nereye gitsek hep iyiliklerin konuşuluyor. En son daha dün Muharrem ŞÂHİN Âbi kendisi söz açıp anlattı. Sabah annemle de paylaştım.

 

YALNIZ BIRAKMAMAYA ÇALIŞIYORUZ...

Annem dedim de o da son aylarda oldukça rahatsız. Son birkaç yıldır sızlanmaları oluyordu zaman zaman ama son günlerde artık bakım hastası durumunda. Bir ara bayağı korkuttu ama şimdi nispeten İyi. Gündüz bakıcısı var. Gündüz uğramanın yanında geceleri de ayrıca gidip yanında kalıyoruz. Bâzen bizlere gelirse bir geceden fazla kalmıyor. İlle de evim diyor. Yanında kalma durumu çok da gerekli değil ama yine de ihtiyâten bulunuyoruz.

 

R. AZAKLI, T. KARABULUT, M. ŞÂHİN...

Muharrem Hocayla geçen gün Tevfik Karabulut Ağabey'in orada karşılaştık. Oraya, dayım İbrâhim YÜKSEL'in başkanı olduğu İmam-Hatip Vakfı'mızın bir konusunu görüşmek için gitmiştik. Recep AZAKLI, İdris Nebi MURTAZAOĞLU Beyler de üye olarak buradaydı. Tevâfukan Senin de tanıdığın Sabahattin ÖZTÜRK, Necâti KIRIŞ gibi kadîm arkadaşlarımız da oradaydılar. Çok güzel tevâfukla berâber çok da güzel sohbet oldu.

 

ANNEM DE SENİN GİBİ...

Bunu memnun olacağın için özellikle yazıyorum. Bu arada annem de senin gibi; böyle dernek, vakıf vs. toplantımız falan olsa, "anne ben gideyim" desem; "Git oğlum, öyle yerlerden geri kalma!"der. Tıpkı senin askerî ihtilâl ya da 28 Şubat gibi dönemlerde bile hiçbir zaman bana, oğlum şu sıra biraz ara ver falan bile demeyip aksine her zaman destek olup teşvik dahî etmen gibi. Allâh CC her ikinizden de râzı olsun. Rabbimiz sizlerle bizleri sonsuz âlemde tüm sevdiklerimizle berâber Efendimiz SAV in Livaul'Hamd sancağı altında buluştursun. Amin...

 

DERTLİ ANADOLU, YANIK TÜRKÜLER...

Babacığım; deprem dedik, çok yazılar dedik, hakîkâten öyle. Seni anmadığımız gün yok. Hele bir yolculuğa çıksak ve bu Anadolu içlerine ya da Güneydoğu'ya doğru olsa seni anmamak, söylediğin, sevdiğin türküleri  içimiz yanarak mırıldanmamak ne mümkün?!

 

KONYA, POZANTI, GÂZİANTEP...

Geçen yılın son, bu yılın ilk günleri Konya'daydım. Baba, artık benim de torunum var; adı Nilüfer. Bu martın ilk haftasında 6'sını dolduracak. Çok tatlı. Sana onu sonra, gerçi mümkün değil ama dilim döndüğünce anlatmaya çalışırım inşâllâh.

 

İŞTE BÖYLE BİR NİLÜFER!

Evet işte onun yanına gitmiştim. Dönüşte Ordu'ya berâber geldik, 1 ay önce evlerine döndüler. Dün akşam bana telefonda şarkı söylüyor, kendisi bestelemiş:

 

DEDE GEL, DEDE GEL;

DEDE KONYA'YA GEL!

diye. İşte bu Nilüfer öyle bir çiçek büyük dedesi.

Konya'ya gittim dedim ya; oradan da Gâziantep'e geçtim. Ordu Şûbe Başkanlığını yaptığımız TDED'in yıllık 7. İstişâre toplantısı vardı. 3 gün kaldık. Maraş, Pozantı, Osmâniye senin askerlik yapıp dilinden düşürmediğin yerlerdi. Oralarda hep seni hatırladım.

 

ŞU YÜCE DAĞLARI DUMAN KAPLAMIŞ...

Senin askerde çaldığın gibi burada da saz çalan arkadaşlar vardı. Akşam bir mecliste kendilerinden ricâ edildi, mûsikî meşki oldu. Senin sevdiklerinden de söylendi. "Şu Yüce Dağları Duman Kaplamış", "Meşeler Güvermiş Varsin Güversin", "Hem Okudum Hemi de Yazdım" gibi.

 

MARAŞ, ELBİSTAN, HATAY...

Babacığım; Şu Yüce dağları duman kaplamaya devam ediyor; biz oralardan geldikten bir ay sonra ASRIN FELÂKETİ olarak nitelenen MARAŞ, ELBİSTAN, HATAY merkezli çok büyük bir deprem oldu. Sen hayâtta olsaydın kesin oralara gitmek için can atardın. Çünkü oralara askerlik bağlamında ayrı bir meftûniyetin vardı.

 

BURDA KAHRAMAN, ORDA FETTAH...

Sâlim Ensar torunun da, sülâlemizin FETTAHLAR olması ve Maraş'tan gelmiş bulunması noktasında Maraş’a ayrı bir muhabbet duyuyor. İlk fırsatta oralara gidecektir. Şu an, senin bir torunun olarak yeni kurduğu işi oturtmaya çalışıyor. Masasında senin masandan figürler de var. Rabbimiz yolunu ve bahtını açık etsin. İnşâllâh bunları da ayrıntısıyla yazacağız.

 

KUR'AN DÂVEİ, ÂİLE BULUŞMASI...

Babacığım. Söz sözü açtı; dolayısıyla Muharrem Abinin anlattığını yazamayacağız herhâlde.

Şununla bitireyim ki; bu ayın başında pandemide ara verdiğimiz Kur'an Davetini yaptık. Hatim vardı. Yâsin okuduk; duâ ettik. En güzeli de evlatlar ve akrabâlar olarak bir araya geldik. Büyükler sâdece hayattayken değil sonrasında da birleştirici oluyorlar. Nice dirilerden daha fonksiyonel oluyorlar.

 

DÂVET MECLİSİ ÇOK GÜZEL OLDU...

Çok güzel oldu. Görseydin; torun-torba, yeğen, danatlar, yeni gelinler, hısımlar falan çok güzel bir meclis oldu.

Sözü bağlarken; Rabbimiz tüm sevdiklerimizle berâber âhirette de mutluluklarla buluşmayı bizlere lûtfeylemesini niyâz ediyor; cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.