Normâlde insanlar aleyhinde bulunmak, haklarında olumsuz konuşmak, kâlp kırmak, hattâ negatif bakış atmak, hattâ hattâ uzaktan sû-i zann beslemek ne İslâmî ne de insânîdir. Bundan dolayı ahlâkımızda böyle bir şey yoktur ve de bir müslüman olarak bundan mümkün olduğunca kaçınırız.
Peki nedir ya bu mücâdele, tartışmalar, atmalar-tutmalar. N'oluyor arkadaşlar? Siyâset için değer mi? Evet, böyle deniliyor zaman ⏱. Hattâ, sen hocasın, sana yakışmaz diyorlar. Yazdıklarımızı ve de yaptıklarımızı gereksiz, beyhûde görüyorlar...
Ama, hiç öyle olur mu Allâh aşkına? Bu örtülü bir sıcak meydan muhârebesi değilmidir? Kelimenin tam anlamıyla böyle! Sâdece kılıç yerine kalemler çekilmiş.
KILIÇ, KALEM, ŞEYTAN ve de MEYDAN!...
Zâten kalem de hep kılıca benzetilmez mi çoğunlukla? Bu meyanda şöyle bir ifâde kullanmıştık:
İNSANLARI, ŞEYTANA KARŞI OLDUĞU KADAR, ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARA KARŞI UYARMAK TA BİR VAZÎFEDİR! Hem de KAÇINILMAZ!... wes'selâm...
HADİ GEL DE BURDAN BAK!
Şimdi, bunun ardından aşağıda İktibas ettiğimiz metni dikkâtlice okuyun hele bir. Ondan sonra hadi gelin de siyâseti genel anlamda siyâsetten ibâret görün siz!
VİRA BİSMİLLÂH, HAYDİ RASTGELE!?!...
Nitekim, bu süreçlerde paylaştığımız bir dörtlük şöyleydi:
SEÇİME SİYÂSET GÖZÜYLE BAKMA! YANLIŞ BİR TERCİHLE BAHTINI YAKMA! BU SEÇİM SEÇİMDEN ÇOK ÇOK ÖTESİ; FETİH AYI, MÜHRÜ RASGELE ÇAKMA!...
Diğer yanıyla bunu şuna benzetelim isterseniz. Hem bakalım sizler nasıl bulacaksınız dediğimi.
KALE ÖNÜ, TRİBÜN ARKASI...
Ortada bir futbol maçı var. Siz normâl seyrediyorsunuz. Tuttuğunuz taraf için kendinizi telef ediyorsunuz. Bir çokları bunu çok anlamsız görüyor. Hâlbuki futbolun kültüründe bu vardır ve gâyet normâldir. Lâkin tribün arkasında maç üzerinden ne oyunlar oynanır, işler döner, şikeler yapılır; sahadakinden çok daha fazla perde gerisi olaylar, oyunlar vardır.
TAM BÖYLE OLMASA DA; BİR İŞ VAR BU MASADA!...
Tam böyle olmasa da siyâsette de masaların üstünden çok altlarında mücâdelelerin olması ve asıl meydanın orası olması bâzen gözden kaçmakla, kimilerinin buralara vukûfiyetleri bağlamında yorumlarını görünen normal enstantanelerin ötesine vardırmaları anlamsız gibi değerlendirilmektedir. Hâlbuki hiç te öyle değil. İşte buyrun ve de lütfen dikkâtle okuyun:
BÜYÜK ÜLKE, KÜÇÜK İŞLER, SÜPER OYUN!
"Değerli Kardeşlerim Oyun Çok büyük. Aşağıdaki yazı mütedeyyin bir hanımdan alıntıdır.
- Arkadaşlar cümleten hayırlı geceler. Bugün içimdeki son iyi niyet kırıntılarını da öldüren bir olay yaşadım. Hacettepe Üniversitesinden ulusalcı bir hoca arkadaşım Türkiye'de kent yaşam planını yenilemeye yönelik akademik bir sunum yapılacağını, sosyolog olarak dinleyip görüş belirtmemi önererek beni Tandoğan'da bir otelin toplantı salonuna davet etti.
ORTAMI GÖRÜNCE "NEREDEYİM?" DEDİM...
Gittiğimde Kılıçdaroğlu'nun özel temsilcisi olan Mustafa Kemal Üniversitesinden bir hoca sunum yapıyordu; sanatçı, bilim adamı, iş adamı, finans uzmanı, mühendislerden oluşan tamamı erkeklerden bir grup vardı. İçine düştüğüm ortamı anladığımda "neredeyim" dedim. Çünkü Kılıçdaroğlu'na bir propaganda aracı olacak proje tartışılıyordu.
BÜTÜN KAYNAK AVRUPA BİRLİĞİNDEN!...
Bütün b1 milyar euro kaynak AB'den bir fon tarafından taahhüt edilmişti. Finali şuydu: Kent yaşam projesinin ana teması çoğulculuktu. Projenin uygulamasında bütün büyük şehirlerin demografik yapısında dört yılda İslam-dışı nüfusun yüzde yirmiye çıkartılması hedefleniyordu. Zorla çoğulculuk!
GÂYE; GAYR-İ İSLÂMÎ TOPLUM!...
İslam-dışı nüfus ise Alevi, ateist, deist, Rum, Ermeni, Yahudi olarak sıralanıyordu. Üstelik Erdoğan'ın politikasının Arap, Afgan, Türkmen göçmen alarak nüfusu islamlaştırdığını, bunu dengelemek gerektiğini söylüyorlardı. Türkiye'de tam veya yarı zamanlı yaşayan ama TC vatandaşlığına alınmayan beş milyon Alman, Rum, Ermeni, Yezidi, Bahai ve Yahudi nüfus varmış, bu değişimi onlarla yapacaklarmış.
İSTANBUL, İZMİR, HATAY ÇOK ÖNEMLİ...
Stratejik olarak İstanbul, İzmir ve Hatay çok önemliymiş. Müslümanlığı aşağı çekmeden çoğulculuğa erişemeyecekmişiz! Bunlar kanımı dondurdu. Fakat daha kötüsü örtünen kadınlarla ve Müslüman kimliği ile öyle kahkahalarla dalga geçtiler ki kendimi bir tahrik simülasyonuna atılmış hissettim.
NEYE UĞRADIĞIMI ŞAŞIRMIŞTIM!
Bunu ben bile bu dozda düşünemezdim. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Toplulukta ikram edilen çay ve kahveyi almayan tek kişi bendim.
ALLÂH CC BUNLARA FIRSAT VERMESİN!...
Söz geldiğinde ayrımcılığın bir insanlık suçu olduğunu, demografiye yapay müdahalelerin emperyalist bir girişim olduğunu, gayesi insani olmayan bir projede bilimsel görüş açıklamayı reddettiğimi söyleyerek toplantıyı terk ettim.
Allah bunlara fırsat vermesin. Âmiiiin...
(Hayreddin HANGÜL)
TÜRKİYE MERKEZ; TÂLİPLİ HERKES!
Evet, gördüğünüz gibi oyun çok büyük. Oyun çok büyükse mücâdele de çok büyük olacaktır tabiatıyla.
Kaldı ki Türkiye târih boyunca hep mücâdelelerin, hem de en büyüklerinin, medeniyetler, dinler ve de kıtalar arası mücâdelenin arenası olmuştur.
MÜCÂDELE ESKİ, MESELE DERİN...
Hattâ toprak olarak küçülse bile mücâdele olarak harbin boyutu aslâ değişmemiştir. Mevcut fizikî varlığıyla, geçmiştekilerden çok daha donanımlı ve de organize bir cepheyle kıran kırana bir mücâdele söz konusudur.
MASANIN ÜSTÜ SIĞ, ALTI ÇOK DERİN...
Şimdi 6'lı masa deniliyor. Bunun çeşitli formüle edilmiş şekilleri var. En yaygını; 6+ALTI. Yazıyla olan ALTI, masanın altının üstünden çok daha kalabalık, etkin, meçhul ve derin olduğunu ifâde ediyor.
ARKA PLÂN, ÖN MÜCÂDELE...
Yukardaki parça bu arka plânın en basit ipuçlarını veriyor bize.
Siz şimdi gelin de yazmayın ve de yeri gelince adam akıllı kızmayın. Güzel yurdumda çevrilen karanlık, kirli filimlere bak. Bunlar bilinir de her şey normâl filim sahnesi gibi izlenip geçilip gidilir mi?
Bakınız Mukaddes Kitabımızda Yüce Mevlâ'mız bizi nasıl uyarıyor:
"ZÂLİMLERE MEYL'ETMEYİN!..."
"Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez." (Hûd:123)
ORDU ADAY TANITIM İFTARI...
Dün Recep Kara Spor Salonunda Ak Parti Ordu Teşkilâtı'nın 14 Mayıs seçimine aday tanıtım programı vardı. STK temsilcisi olarak dâvetliydik. Ayrıca bir yazar ve de esasta vatandaş olarak, vekilden öte asil olarak oradaydık.
TEŞKİLÂTTA ŞOK, BÖYLE BİR AYRILIK YOK...
Ordu Teşkilâtı'nın yaşadığı depremin etkisi ister istemez hissediliyordu. Gerçi parti belki gereksiz ağırlıklarından kurtulmuştu ama bunun yan etkileri de hissedilmiyor değildi. Ama bu da kaçınılmaz. Her alanda olduğundan daha çok siyâset istismarciların akınına uğrayıp, söylemlerin aksine samîmiyetsiz tezâhür ve gelişmelere sahne oluyor.
SAMÎMİYETSİZLİK Mİ ÇARPTI?
İşte Ordu, bir samîmiyetsizlik ekseninde bir çarpılmışlık örneğine sahne oldu ve bu tam dereyi geçerken vukû bulduğu için şok etkisi yaptı.
ZAMAN AZ, SÜREÇ TAM GAZ...
Seçime 1 aydan az bir zaman kaldı. Herşey çok hızlı cereyân ediyor. Dolayısıyla böyle kazâlar da meydana gelebiliyor. Ve de hasar illâki oluyor. Hele de bunun üzerine bir de bölgecilik taassubu ve de çıkar ilişkisi eklenince yüzlere yansıyan donukluklar gözden kaçmıyor.
FAYDACI BAKIŞ, NORMÂL AKIŞ...
Ancak, bu tür, siyâsete pragmatist bakanların ötesinde halkın tutumu belirleyecek sonucu. Bizim de güvenip dayandığımız elbette öncelikle Allâh u Teâlâ, sonra da aziz milletimiz ve onun derin irfânı. Teşkilâtçılar bâzen farklı düşünebiliyorlar; emek verdik, ama bize yemek verilmedi değil de mutlakâ ama, bizim dediğimiz adam olmadı modunda olabiliyorlar.
İŞİN BAŞI, YERİN TAŞI!
Her ne kadar onların dedikleri adam yerine verilenin kat be kat üstünde kapasiteye sâhip olsa bile. Mâneviyâtı önceleyende de bunun olabilmesi siyâsetin farklı karakterinden kaynaklanıyor olsa gerek.
Ne olursa olsun, öyle ya da böyle bu hareket tarihten gelen aslî damarımızı temsil ediyor.
HATÂLAR HEP OLACAK!
Geçmişte de hatâlar vardı, şimdi de var ve hep olacak. Öyle ya da böyle bu kervan yürüyecek, yürümeli. Olaya böyle bakmak, bakabilmek gerekli. Bu olgunluk arttıkça siyâset daha bir oturacaktır inşâllâh.
NE OTURMAK, NE DE DURMAK!...
Ama özellikle şu sıralar ne oturmak, ne de durmak olası değil. Yola devam çünkü.
DÜNKÜ TOPLANTI BİR MÎLÂT'TI...
Dünkü toplantı da bu sürecin önemli merhaleletinden biriydi. Âni kopukluktan kaynaklanan bir burukluk havasına rağmen program başarılı geçti.
SELMÂN ALTAŞ, METİN GÜNDOĞDU, ERGÜN TAŞÇI...
Öncelikle, yeni il başkanı olarak Selman ALTAŞ göz doldurdu. Hareketleri rahat, konuşması güzeldi. Ümit verdi yâni. Dâvâ adına sevindik. Tebrik ediyoruz.
Yeni listede olmayan mevcut vekillerimiz Metin GÜNDOĞDU ve Ergün TAŞÇI Beyler de dâvâ ve birlik-berâberlik adına güzel mesajlar verdiler. Helallik vurgusu, dolayısıyla vedâ tınısı da taşıyan konuşmaları tatlı bir hüzün karışımından berâber duygulu, güzel, samîmî ve de göz doldurucuydu...
1'DEN 6'YA; ESKİLERDEN YENİLERE...
Yenilerin konuşmadı 6'dan, yâni alttan başladı. Önce Samet ÖZDEMİR (Ulubey/1985), sonra Îsâ GÜL (Mesûdiye/1970) ve Îsâ YÜKSEL (Fatsa/1977) kısa birer konuşma yaptılar.
KİLİT İSİM; MUSTAFA HAMARAT...
Listenin tam ortasında ve tüm isimlerin ortak paydası, tüm ilçelere aynı mesâfede, âşinâ yüz, bildik-tanıdık isim olarak kürsüye geldi. Birlik-berâberlik ve kaynaşma mesajı verdiği konuşmada, biz birbirimizi samîmiyetle sevdikten sonra mesele hâllolmuştur, en çok ihtiyacımız olan şey bu; gerisi teferruat anlamında Sa'di ŞİRÂZÎ'den naklettiği şu söz bizce toplantının taç cümlesiydi:
"DOST DOSTU SEVERSE, DÜŞMAN NEYLESİN?!"
**ADI İBRÂHİM; HEM UFUK, HEM KAYNAK...**
2.sıra adayı İbrâhim Ufuk KAYNAK (Ordu/1961) çok renkli, donanımlı ve de ufuklu bir isim. Partinin vitrininde yer alabilecek, akademik yönü, dünyâ görmüş kişiliği ile vizyon teşkil edecek, Ordumuz ve yurdumuz için ümit verici bir isim. Sosyâl medyadan tanındığı, geçen hafta şehir içinde yaptığı sokak ve pazar gezileriyle hemen dikkât çektiği, bir şekilde size ulaşıp kendini daha yakından tanıtacaği için şimdilik bu kadarla yetiniyoruz.
Diğer yandan ileriki zamanlarda elbette yeri geldikçe yine değineceğiz.
BAKAN BEY ORDU İÇİN BİR ŞANS...
1.sıra adayımız, şehre geldiği gün vilâyette birim âmirleriyle toplantı yapıp Ordu için plânladığı yatırımları açıklayıp, fiilî olarak ta ödenekleri 3 katına çıkararak aktarılma tâlimâtı veren Millî Eğitim Bakanı Prof.Dr. Mahmut ÖZER Bey'in aday tanıtım toplantısındaki şu cümlesi, bu hareketin Hayreddin HANGÜL'ün iktibas ettiği, yukardaki parçada anlatılan olaydan çok farklı olduğunu ve sağduyulu bir müslüman Türk vatandaşının nerede bulunması gerektiğinin gerekçesini barındıran önemli bir ayrıntıyı ihtivâ ediyordu:
YENİDEN MAYIS, YENİDEN FETİH...
FETİH'14: "Bu seçim, Cumhurbaşkanımız, Dünyâ lideri Recep Tayyip ERDOĞAN'ın öncülüğünde dillendirdiğimiz kendi hikâye ve şarkılarımızın, dünyâda da yankılanıp tüm mazlumların sesinin daha bir gürleşeceği dönemin kapılarını açacak, yepyeni bir Fetih olacaktır..."
MASANIN ALTI, İRFANIN ÜSTÜ...
Biz de inşâllâh diyelim ve gönülden âminlerle berâber Milletimizin o şaşmaz Anadolu irfâniyle, masa altına gizlenmiş emperyâl emelleri görerek yeni bir destan yazmasının müyesser olması niyâzıyla cümleye hayırlı iftarlar, bereketli sahurlar, içten sevgiler-saygılar wes'selâm...