Dün, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden ve de aynı zamanda şimdi sosyal medyadan arkadaşımız olan Halil İbrahim Uludağ'ın şöyle bir paylaşımı düştü ekrana:
ŞU ANDA CEZÂYİR'DEYİM...
"Şu anda Cezayır'deyim.
Türkiye'yi buradan takip ediyorum.
Anladığım o dur ki, ikinci seçimde dürüst ve saygılı davranan kazanacaktır.
Yırtınmaya, saldırmaya ve haşin davranmaya hiç gerek yoktur.
Vatandaşın gönlü iki şekilde alınabilir:
Bir: Ahlak ve maneviyata bağlılık sözü ve bunun için gayret sarfedeceğine, yetkilerini kullanacağına alenen yemin.
İki: Müellefe-i kulûb'a kesintisiz yardım. Bu iki hususiyet toplayıcı ve birleştirici olacaktır. Artık millet kuru vaadlere inanmamaktadır."
Halil İbrâhim Bey'in yorumuna ve meseleyi ele alış tarzına katılmıyorum. Ne zamandır orada bilmiyorum, ama farketmez; sonuçta biz de ülkedeki icraatların hepsini yerinde görerek değil medyadan tâkip ederek biliyoruz. Dünyânın neresinde olursanız olun iletişim ağı sâyesinde bunları görmemeniz, gelişmelere muttalî olmamanız mümkün değil.
Nitekim iktidar yukarda işaret edilen taleplerin hepsini fazlasıyla yapıyor. Hattâ abartıyor bile denilebilir. Bence iktidar biraz da hep maddî refah vaad ve icraatlariyla, herkese bol keseden vererek herkesi paragöz hâline getirdi. Ondan sonra da; ona çok verdi, bana az verdi, adâletsizlik yaptı, bu zâlimlik dedirtme noktasına getirdi. Din hizmeti dâhil, mânevî her şey madde ile ödüllendirilip otomatiğe bağlandı.
İmam-Hatiplerden istenen sonuçların alınamaması da biraz bununla ilgili. Çünkü artık buralar revaçta olduğu için insanlar iş garantisi ve para için buralara yöneldiler. Dolayısıyla eski hasbîlik ve idealist damara nazaran bir sıradanlık keyfiyeti oluştu.
Neyse bu ayrı ve uzun hır konu. Bizim bu paylaşıma ilgimiz daha çok Cezâyir bağlamında oldu. İşte yazışmalar:
CEZÂYİR'DE TÜRK KUMAŞ FABRİKALARI...
Hasan ERCAN: Ben de cezayirdeyim. Oran şehrinde .
Halil İbrahim Uludağ: Ben de Relizane'deim. Türk kumaş fabrikalarına yakınım.
Nûri KAHRAMAN: Hel ente fil'âsime? BELLİĞ SELÂMÎ İHVÂNENÂL'CEZÂİRİYYÎN... (Başkentte misin? Cezâyirli kardeşlerimize selâmımı ilet)
H.İ. ULUDAĞ: İnşa Allah ahil aziz: (İnşâllâh aziz kardeşim)
YEREL PİYONLAR, GENEL SİYONLAR...
Nûri KAHRAMAN: Halil İbrahim Uludağ; 89/90 eğitim dönemi Cezayir Üniversitesinde staj gördük. Orada çok güzel günlerimiz geçti. Üniversitenin HAYYİ BİN AKNUN yurdunda kaldık. EBYAR'a KETŞOVA'ya çok giderdik. Bizden sonra ortalık karıştı. Malum karışıklıklar oldu. Ordu idareye el koydu. Türkçesi Fransa yerli piyonlar eliyle geri döndü. Şimdi ne âlemde bilemiyoruz. Aslında oradaysanız oraya dâir bizi bilgilendirebilirseniz size müteşekkir kalırız.
Fî emânillâh; Ordu'dan sevgiler-saygılar wes'selâm...
TÜRKİYE'DEN KIRK SENE ÖNCESİ!...
Halil İbrahim ULUDAĞ: Muhterem hocam Nuri bey, Ben buraya ilk defa geldim. Rabıta'nın davetlisiyim. Olduğum yerdeki insanları mutlu gibi görüyorum. İç alemleri bilinmiyor. Lâkin burası bizden çok daha geri kalmıştır. Ekonomisinin iyi olduğu söylense de halka yansımıyor.Türkiye'nin 40 sene evvelki hâline benziyor. Lâkin suratları asık değil. Burayı anlayabilmek için çok dolaşmak gerek.
Şunu söyleyebilirim.Kur'an okumamdan ve konuşmalarımdan çok memnun olduklarını hissediyorum. Alnımdan çok öpüyorlar.
OSMANLI, TAYYİP, ERBAKAN...
Osmanlı'yı da seviyor ve biliyorlar.
Erbakan hocamızı ve Tayyip Erdoğanı da çok iyi tanıyorlar.
Lâkin bir kısmı dinimizin Lâiklik olduğunu sanıyorlar. Ben onlara durumu iyice anlattım.
Beni ve yaşayış tarzımı gördükten sonra bu imajlarının yıkıldığını bizzat gördüm.
Daha sonra yine yazarım inşa Allah.
Selam ve hürmetler değerli kardeşim.
AYNI ŞEYLERİ YAŞIYORUZ DEMEKKİ HÂLÂ!
Nûri KAHRAMAN: Halil İbrahim Uludağ Bey Hocam; Aynı şeyleri biz de yaşadık. Hatta Türkiye İslâm dan çıktı söylemi vardı. Bir yerde, Üniversitede önemli mevkîde biri öyle deyince ben hemen eûzu besmele çekip Fâtiha tilâvet ettim. Hayran kaldılar. Sınıfta gariban hocamız bize zaman zaman Kur'an okuttururdu. Bizden dinlemek hoşuna giderdi. Belki okuyuşumuzdan çok millet olarak mensûbiyetimizin devâmını görmekten haz alırdı sanırım.
HIYÂRUN'NÂS: İNSANLARIN EN HAYIRLISI!...
Daha ilk günlerde biz Türk olduğumuzu söyleyince insiyâkî olarak hemen HIYÂRUN'NÂS, HIYÂRUN'NÂS derlerdi.
Ne güzel günlerimiz oldu orada. Ne güzel kardeşlerimiz vardı. Bizden sonra ne oldular acabâ? Malum çok zulümler yaşadılar.
İNŞÂALLAH KURTULUYORUZ DA; AMMA VELÂKİN...
Biz inşâllâh kurtuluyoruz da yine de zulüm damarı halkın zihnini gaşyederek direnç gösteriyor. Çoğunluk nefsinin kurbanı sadece, işin şuurunda değil ama sonuçta onların değirmenine su taşıyorlar. Rabbimiz hidâyet versin; ne diyeyim! Onlara da, tabiî bizlere de. Bizim aramızda da usul hatâları yapmanın yanında böyle meseleleri hiç umur etmeyenler de var. Temsil noktasında zaaflar çok. Tabiî bunlar masaya yatirilacaktir.
AFRİKA'DAKİ PÂKİSTÂN ÂDETÂ...
Ayrıca, orada durum nasıl. Cezayir mazlum insanlar yurdu. Afrikadaki Pakistan gibi. Bizi çok seviyorlar. Acabâ Seyehat şartları nasıl? Bence ilgi duyulması gereken bir yer. Gündeme gelmeli bu husus diye düşünüyorum.
HEY GİDİ CEZÂYİR; SEN BİTMEZSİN, SEVGİN BİTMEZ...
Elbette siz de burada Cezâyir'e dâir birşeyler paylaşmaya devâma calısacaksinizdir. Dolayısıyla da gündem oluşacaktır. İnşâllâh hayırlara vesîle olur. Ve de oluruz; oradaki kardeşlere tekrar sevgiler-saygılar wes'selâm...
SELÂM OLSUN TÜM KARDEŞLERE...
Aslında buraya Cezâyir'de yazdığımız bir şiiri de alacaktık lâkin konuyu uzatmamak adına onu devâm edeceğini düşündüğümüz diğer yazıya bırakıyor, inşâllâh diyerek konuyu kapatırken o güzel yerleri görmeyi, o can kardeşleri tekrar kucaklamayı, hattâ iki kardeş millet olarak trafiğinin artıp Muhammedî kucaklaşmamızı lûtfetmesini Yüce Mevlâ'mızdan niyâzla berâber Cezâyirli kardeşlerimiz başta olmak üzere cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...