Paylaşmak, sahip olduğumuz bir şeyi gönülden ve isteyerek, yardıma ihtiyacı olan birine verebilmek, ne kadar güzel bir erdemdir. İçimizde hep olan, ama bazen de ihmal ettiğimiz bu ulvi duyguyu soğuk kış günlerinde, işte tam da şimdi hatırlama zamanı.
Sosyal dayanışmanın en güzel örneği “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” Hadis-i Şerifidir. Düşküne, darda kalana yardımcı olmak dini bir sorumluluktur. Osmanlı zamanında zengin kesimden insanlar, kılık değiştirip halkın içinde gezerlermiş. Bakkal sahiplerinden borçlu defterini ister ve hiç tanımadıkları birinin borcunu kapatırlarmış. Bu borcu üstlenen kişinin duyduğu haz ve satır satır işlenen borcunun, hiç tanımadığı bir hayırsever tarafından ödendiğini öğrenen bu insanın hissettiği mutluluk neyle ölçülebilir?
Bundan yaklaşık yedi, sekiz yıl önce internette bir yazı okumuştum: Venedikli insanlar kahveyi çok severlermiş. Ancak herkesin kahve içecek kadar parası olamayabilir. Burada bir kafeteryada bazı insanlar, iki kahve parası ödeyip bir kahve içer ve diğerini de askıya bırakırlarmış. Kafeteryanın sahibi duvara astığı askıya fazladan ödenen kahve için bir not kağıdı asar ve bunu, parası olmayan birisi için ayırırmış. Üç kahve parası ödeyen iki kahve içer, birini askıya bırakırmış. Yine, parası olmayan, sıcak bir kahveyle içini ısıtmaya ihtiyacı olan biri geldiğinde, askıdaki kağıt alınır ve bu kişiye kahve ikram edilirmiş. Çok güzel bir uygulama olmuş, ama en güzeli de; yardım eden ve yardım edilen kişilerin birbirini hiç tanımıyor olması. İki taraf arasında köprü görevi yapan kafeterya sahibinin olması. Mahcup olmadan içilen bir yudum sıcak kahvenin her iki tarafı da mutlu etmesi. Bu sosyal sorumluluğu bizim ülkemizde (eğer yanlış hatırlamıyorsam) Malatya’da bir fırıncı askıda ekmek olarak başlatmış. İki ekmek parası ödeyip bir tane alarak, ihtiyaç sahiplerine ekmek parası bırakan insanlar bu uygulamaya destek olmuşlar. İki ekmek, üç ekmek, dört ekmek ne kadarına gücü yeterse insanlar askıda ekmek bırakmışlar. O zamanlardan bu zamana kadar birçok ilimizde ve birçok fırında bu uygulama yaygınlaşmış ve halen hızla devam etmekte.
Ordu’da da bazı fırınların vitrinlerindeki “Askıda Ekmek Var” yazısını okuyunca çok mutlu oluyorum. Bu fırınlardan biri de benim çok değerli bir dostuma ait. Akyazı Mahallesi’nde “Taş Fırını Ekmeği”nin sahibi Rabia ve eşi Gürkan Abi bu uygulamayı sürdüren duyarlı esnaflardan. Bende ekmeğimi sürekli oradan aldığım için bizzat şahit olduğum anlar oldu. Bu yardımlaşma sayesinde imkanı olmayan birçok aile, ekmeğini temin edebiliyor.
Sevgili dostum Rabia ile zaman zaman çok güzel sohbetlerimiz olur. Bu sohbetlerimizden birinde bana okuduğu bir kitaptan bir olay anlattı: Kadının kocası tır şoförüdür ve uzun süre ailesine para gönderemez. Kadın çok zor durumda kalır, ama bir o kadar da gururludur, kimseye bir şey söyleyemez. Komşusu durumu anlar, çok üzülür ve eşiyle birlikte gidip marketten alışveriş yaparlar. Alışveriş sırasında komşusu eşine “ ne kadar ve ne alalım” diye danışır. Eşi, “evimize ne alıyorsak, her aldığın paketin bir fazlasını al” diyerek çok büyük bir dayanışma örneği gösterir. Aldıklarını bir kolinin içine koyup kadının kapısını çalarlar. Eşi koliyi nazikçe bırakıp dışarı çıkar. Kadın gördüklerinin karşısında çok duygulanır ve gözyaşlarını tutamaz. Komşusu “üzülme, ağlama ne olur, aslında senin yardıma ihtiyacın yoktu, bizim yardım etmeye ihtiyacımız vardı” der. Tüylerim ürperdi bu sözü duyunca, böyle bir bakış açısı beni çok etkiledi. Gerçekten, yardım etmek de bir ihtiyaç. Yardım ettikten sonra duyduğumuz mutluluğa paha biçilir mi?
Kısıtlı bütçeleri olan insanlar elbette çok fazla yardımda bulunamayabilirler. Ancak “veren el, alan elden üstündür.” Herkes gücü yettiğince yardımda bulunabilir. Askıda ekmek projesini başlatan esnafımıza, devam ettiren tüm esnaflara, bu projeye destek veren bütün vatandaşlara ve belediyelere çok teşekkür ediyorum. Bu uygulamanın süreklilik göstermesini ve dilden dile dolaşıp yaygınlaşmasını can-ı gönülden temenni ediyorum.