Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

DUT GÜNLERİ, RAMAZAN MEVSİMİ…

Bizde bir dut tutkusu mu var ne? Eğer öyleyse bile, haklıyız gibi. Zîra, çocukluğumuzda yoldan evin önüne kadar tam 3 ulu dut ağacı diziliydi. Her komşunun evinin önünde de siyahından beyazına en az 2 dut ağacı bulunuyordu. Mutlakâ pekmezler kaynatılıyordu. Tava almalar vermeler, omuzda taşımalar, ateşlere odun, çalı-çırpı yetiştirmeler, sabaha kadar ateşin başında beklemeler… Dut dönemleri her evin yaşadığı bir bereket süreciydi. Şimdi, pekmezden geçtik, dut yiyebilmemiz “olay” oluyor. Çünkü bir defa, elektriktir, yoldur falan derken, o ağaçlar bir şekilde gitti. Yerlerine de bir türlü yetiştirmek mümkün olmadı. Yetiştirmeye çalıştıklarımız da uymadı. Ya kurudu, ya da yetişse bile meyveleri hep yanageldi. Emektar Komşumuz Mehmet Âbi bunu, BURA DUTU olmamakla açıklıyor.  Hattâ, bizim evin önündeki duta bakarak; "Bunlar biraz renksiz, dolayısıyla tatsızdırlar. İstersen bizim kapıdakinden al" diyor sağolsun. Ama biz burdakiyle yetiniyoruz. İftarda bayağı tattık. Yine de iyiydi. Bizim köydeki ev yukarda ve oldukça rüzgâr alıyor. Dut, geçen sene hiç yoktu. Bu sene de çok sık. Belki biraz da bundan. Hem ilkler böyle oluyormuş. Sonraki dökümler daha ballı olabilir; biraz da havanın sıcaklığına bağlı olarak. Her neyse... ANTALYA’YI DA DUT’TUK!             Sevgili okurlar. Biliyorsunuz Yalçın YÜKSEL Kardeşimizin rahatsızlığı sebebiyle 2 hafta Antalya’da bulunduk. Kayınpederi Alaaddin Ağabey (YÜKSEL) de geldi. Orada değişik bir dutla karşılaştık. Bizim bildiğimiz dutlardan daha iri ve de çotanak gibi bitişik şekilde. Üzüm salkımı ya da muz demeti misâli. Alaaddin Ağabey, bunun Avusturya dudu olduğunu söyledi ve izin alarak dallarından çırpıp kalem aşısı olarak aldı. Mâşâllâh, çok da güzel beceriyor. Erinmiyor, üşenmiyor, yüksünmüyor; ta oralardan buralara güzellik ve bereket taşımaya çalışıyor. İmrendim doğrusu. Her neyse, bir de, evden hastâneye yol üzerinde bir bahçede görüp sâhibinden istediği, değişik bir ziraat böğürtleniyle berâber bu dut çeliklerini, küçük bir saksıya toprakladı. Uçakta buraya kadar da getirdi. Yolda-izde solmadan geldiler. İnşâllâh büyüyüp meyve verirler. Bir Antalya hâtırası olarak bahçelerdeki yerlerinde uzun yıllar boy gösterirler. Gelgelelim, biz daha 12 Mayıs’ta oradayken dutlar olmuş, yerlere bile düşmüştü. Ondan bir ay sonra ancak buralarda olmaya başladı. O da sâhillerde. Önceki hafta gittiğimde Aşağı Eymür’de çat-pat olmuştu. Bu hafta gittiğimizde yukarı köyde de dökülecek duruma gelen ağaçlar vardı. KÖKENLİ AĞDASI Ama biz, mevsimin dudunu, Ramazan öncesi son Pazar gittiğimiz Eymür’den dönerken uğradığımız, annemlerin hacı Arakadaşı Fatma Teyzelerde, Kökenli’de yedik. Daha eve girmeden çıkışa kadar, ağacın altını tamâmen muşambayla kaplamış. Düşen oraya düşüyor. Kendisi dutları hiç zay’ etmezmiş. Oğlu Dursun Gürsoy ve kızıyla beraber hemen bir tepsi döktük. Orada yedik. Artanı da bize verdi. Ayrıca, bir serî kaynattığı yeni pekmezin ağdalı tarafından birer kavanoz hediye etti. 80’nin üzerindeki yaşıyla yaptığı bu işlerle, eski toprak diyeceğimiz, eli bereket dolu örnek bir Anadolu kadını olarak kendisine nazar okumayı hak eden bir teyzemiz. Allâh râzı olsun. Rabbimiz de onlara ikram etsin. Âmin. HER ŞEY ZAMÂNINDA Ramazan ramazan, bu dut muhabbeti nasıl gitti bilmiyoruz ama mevsim de geçiyor. Hani ne derler; HER ŞEY ZAMÂNINDA. Şimdi, mânevî olarak da Ramazan mevsimindeyiz. Hayırlı, bereketli olsun inşâllâh. Rabbimiz, sonsuz rahmet ve mânevî bereket ayı olan bu günleri lâyıkıyla değerlendirmeyi, sevdiklerimizle berâber, âile, akraba, dost çevresi ve millet olarak coşku ve heyecanla azamî derecede istifâde etmeyi nasîp buyursun. HAZÎRAN’LA RAMAZAN… Hazîran’la Ramazan, iki bereket ayını birlikte idrâk ediyoruz. Ramazanın güzellikleri zâten anlatmakla bitmez. En iyiysi, enn iyisi ve güzeliyle yaşamak. Nasıl olsa Hak katında kaybolmaz. Fazla hesâba da gerek yok. Rabbimiz zerresinin bile karşılığını bizim hayâl edemeyeceğimiz derecelerde verir. Öyleyse ne duruyoruz? Hazîran mı, onunsa sâdece DUT’unu duttuk bu gün. Hâlbuki, daha neleri ne meyveleri, sebzeleri, bereketleri var! Ayrıca bizim için mânevî anlamda özel yanları ve tevâfukları var. İnşâllâh gelecek yazıya da onlardan söz etmeyi düşünüyoruz. Ramazan’ı da, haftada bir geleceğimiz câmilerde anlatmaya çalışacağız. Rabbimiz bizleri iyilik ve güzelliklerden ayırmasın. Öbür dünyâda da, Ramazan’ın müjdeleriyle berâber cennetlere ulaşmayı nasîp eylesin diyor, hepinize içten sevgi ve saygılar sunuyoruz ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 24 Haziran 2015 - Çarşamba

DUT GÜNLERİ, RAMAZAN MEVSİMİ…

Bizde bir dut tutkusu mu var ne? Eğer öyleyse bile, haklıyız gibi. Zîra, çocukluğumuzda yoldan evin önüne kadar tam 3 ulu dut ağacı diziliydi. Her komşunun evinin önünde de siyahından beyazına en az 2 dut ağacı bulunuyordu. Mutlakâ pekmezler kaynatılıyordu. Tava almalar vermeler, omuzda taşımalar, ateşlere odun, çalı-çırpı yetiştirmeler, sabaha kadar ateşin başında beklemeler… Dut dönemleri her evin yaşadığı bir bereket süreciydi.

Şimdi, pekmezden geçtik, dut yiyebilmemiz “olay” oluyor. Çünkü bir defa, elektriktir, yoldur falan derken, o ağaçlar bir şekilde gitti. Yerlerine de bir türlü yetiştirmek mümkün olmadı. Yetiştirmeye çalıştıklarımız da uymadı. Ya kurudu, ya da yetişse bile meyveleri hep yanageldi.

Emektar Komşumuz Mehmet Âbi bunu, BURA DUTU olmamakla açıklıyor.  Hattâ, bizim evin önündeki duta bakarak; "Bunlar biraz renksiz, dolayısıyla tatsızdırlar. İstersen bizim kapıdakinden al" diyor sağolsun. Ama biz burdakiyle yetiniyoruz. İftarda bayağı tattık. Yine de iyiydi. Bizim köydeki ev yukarda ve oldukça rüzgâr alıyor. Dut, geçen sene hiç yoktu. Bu sene de çok sık. Belki biraz da bundan. Hem ilkler böyle oluyormuş. Sonraki dökümler daha ballı olabilir; biraz da havanın sıcaklığına bağlı olarak. Her neyse...

ANTALYA’YI DA DUT’TUK!

            Sevgili okurlar. Biliyorsunuz Yalçın YÜKSEL Kardeşimizin rahatsızlığı sebebiyle 2 hafta Antalya’da bulunduk. Kayınpederi Alaaddin Ağabey (YÜKSEL) de geldi. Orada değişik bir dutla karşılaştık. Bizim bildiğimiz dutlardan daha iri ve de çotanak gibi bitişik şekilde. Üzüm salkımı ya da muz demeti misâli. Alaaddin Ağabey, bunun Avusturya dudu olduğunu söyledi ve izin alarak dallarından çırpıp kalem aşısı olarak aldı. Mâşâllâh, çok da güzel beceriyor. Erinmiyor, üşenmiyor, yüksünmüyor; ta oralardan buralara güzellik ve bereket taşımaya çalışıyor. İmrendim doğrusu.

Her neyse, bir de, evden hastâneye yol üzerinde bir bahçede görüp sâhibinden istediği, değişik bir ziraat böğürtleniyle berâber bu dut çeliklerini, küçük bir saksıya toprakladı. Uçakta buraya kadar da getirdi. Yolda-izde solmadan geldiler. İnşâllâh büyüyüp meyve verirler. Bir Antalya hâtırası olarak bahçelerdeki yerlerinde uzun yıllar boy gösterirler.

Gelgelelim, biz daha 12 Mayıs’ta oradayken dutlar olmuş, yerlere bile düşmüştü. Ondan bir ay sonra ancak buralarda olmaya başladı. O da sâhillerde. Önceki hafta gittiğimde Aşağı Eymür’de çat-pat olmuştu. Bu hafta gittiğimizde yukarı köyde de dökülecek duruma gelen ağaçlar vardı.

KÖKENLİ AĞDASI

Ama biz, mevsimin dudunu, Ramazan öncesi son Pazar gittiğimiz Eymür’den dönerken uğradığımız, annemlerin hacı Arakadaşı Fatma Teyzelerde, Kökenli’de yedik. Daha eve girmeden çıkışa kadar, ağacın altını tamâmen muşambayla kaplamış. Düşen oraya düşüyor. Kendisi dutları hiç zay’ etmezmiş. Oğlu Dursun Gürsoy ve kızıyla beraber hemen bir tepsi döktük. Orada yedik. Artanı da bize verdi. Ayrıca, bir serî kaynattığı yeni pekmezin ağdalı tarafından birer kavanoz hediye etti. 80’nin üzerindeki yaşıyla yaptığı bu işlerle, eski toprak diyeceğimiz, eli bereket dolu örnek bir Anadolu kadını olarak kendisine nazar okumayı hak eden bir teyzemiz. Allâh râzı olsun. Rabbimiz de onlara ikram etsin. Âmin.

HER ŞEY ZAMÂNINDA

Ramazan ramazan, bu dut muhabbeti nasıl gitti bilmiyoruz ama mevsim de geçiyor. Hani ne derler; HER ŞEY ZAMÂNINDA. Şimdi, mânevî olarak da Ramazan mevsimindeyiz. Hayırlı, bereketli olsun inşâllâh. Rabbimiz, sonsuz rahmet ve mânevî bereket ayı olan bu günleri lâyıkıyla değerlendirmeyi, sevdiklerimizle berâber, âile, akraba, dost çevresi ve millet olarak coşku ve heyecanla azamî derecede istifâde etmeyi nasîp buyursun.

HAZÎRAN’LA RAMAZAN…

Hazîran’la Ramazan, iki bereket ayını birlikte idrâk ediyoruz. Ramazanın güzellikleri zâten anlatmakla bitmez. En iyiysi, enn iyisi ve güzeliyle yaşamak. Nasıl olsa Hak katında kaybolmaz. Fazla hesâba da gerek yok. Rabbimiz zerresinin bile karşılığını bizim hayâl edemeyeceğimiz derecelerde verir. Öyleyse ne duruyoruz?

Hazîran mı, onunsa sâdece DUT’unu duttuk bu gün. Hâlbuki, daha neleri ne meyveleri, sebzeleri, bereketleri var! Ayrıca bizim için mânevî anlamda özel yanları ve tevâfukları var. İnşâllâh gelecek yazıya da onlardan söz etmeyi düşünüyoruz. Ramazan’ı da, haftada bir geleceğimiz câmilerde anlatmaya çalışacağız.

Rabbimiz bizleri iyilik ve güzelliklerden ayırmasın. Öbür dünyâda da, Ramazan’ın müjdeleriyle berâber cennetlere ulaşmayı nasîp eylesin diyor, hepinize içten sevgi ve saygılar sunuyoruz ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.