Birkaç yazıdır, yakın durmuyorlar sadedinde ilâhiyâtçı vekilleri dile doladık, ama, biz durduğumuz yer îtibârıyla bunda pek de haklı gözükmüyoruz gibi. Çünkü, biyografilere baktığımızda, bu isimlerin ikisi Fatsa, diğeri Korgan doğumlu. Eğer sayacaksak, öbürü de Ünye. Sonuçta hepsi de diğer seçim bölgesindenler yâni. Buralarda ne işleri ola ki? Belki de kendi bölgelerinde gezip-dolaşıp halkla haşır-neşir olmaktan buralara gelemiyorlar. O zaman da bizler haksızlık etmiş oluruz. İşte yazmanın böyle dezavantajları var.
Şimdi burada hakkını teslim edelim. Mustafa HAMARAT Bey de o taraflıydı ama, Ordu’yu hiç ihmâl etmedi. Bir ayağı hep buradaydı. Halkla iç içeydi. Bizim hayâl ettiğimiz vakıf hizmetlerini yapan tek isim de o oldu. Bugün Ensar Vakfı ayrı ayrı, erkek ve kız olmak üzere iki yurt, ayrıca kitabevi açmışsa, yaz kursları gibi çocuklarımıza yönelik damardan faaliyetler gerçekleştirebiliyorsa bunun yegâne vesîlesi Mustafa HAMARAT Bey olmuştur. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Allâh râzı olsun. Bu dönem aday olsa da olmasa da, biz onu hep hayırla yâd edeceğiz. Rabbimiz sonsuz mutluluklara erdirsin kendisini.
Evet, gelgelelim, biz isterdik ki, bu ve benzeri faaliyetleri en az Mustafa Hamarat kadar ilâhiyâtçı vekiller de yapsınlar. Hattâ, öncülük onlardan beklenirdi. Gönül isterdi ki, yuvalarından kopmasınlar. Ensar’dır, İlim Yaymadır her neyse; buraların problemleriyle bilfiil ilgilensinler.
Bir ORİMDER’imiz var, Ordu İmam-Hatip Mezunları Derneği. Zar-zor yürüyor. Bir ilgilendiklerini, sorduklarını; arkadaşlarla bir araya gelelim diye bir talepte bulunduklarını duymadık.
Bizim asıl merak ettiğimiz ve de sitemkâr bulunduğumuz nokta, biyografilerine baktığımızda, yurt dışlarında görevler yapmış, uluslararası yardım kuruluşlarında hârika hizmetlere imza atmış, Ankara’da dâire başkanlıkları, nice büyük rakım ve rakamlı kurumlarda danışmanlık yapmış olduğunu gördüğümüz, sosyâl olması gerekli bu arkadaşlar, buralara gelince, kendi arkadaşları söz konusu olunca niye böyle ilgisiz durup soğuklaşmışlardır?
Belki de işlerinin büyüklüğü ve de çokluğundan, böyle küçüklerine tenezzül buyurmamışlardır. Olsun, biz bunlara da râzıyız. Değil mi ki, iyi kötü Ak Parti’nin vekili oldunuz, toplamda büyük hizmetlere imza attınız. Ümmete ümit aşılayan harekete hiç olmazsa sayı bereketi kattınız. Sağolun, var’olun. Bizden başkası bu işi yapamaz der, diğer arkadaşlara hak tanımayıp yine aday olur da seçilirseniz, her şeye rağmen başımızın gözümüzün üstünde yine yeriniz var. Büyüklerin hatırına, küçükleri ve de küçüklükleri görmeyecek, her şeyden önce dâvâ ve geleceğe dâir ümitler bağlamında tüm bunları sîneye çekeceğiz elbette. Ama, tüm bunlara değmiyor. Bu vesîleyle hepimiz için söylemek isteriz ki; arınların yere geleceği yerde burunlara gerek yok!
Bir şey daha söyleyeyim de durum daha iyi anlaşılsın. İlâhiyâtçı olmayan, hattâ diğer partili vekillerimiz, bizlere daha mütebessim ve ilgili davranırken, onlar nedense resmî durmuşlardır. Kimbilir, belki de samîmiyettendir de biz anlayamamışızdır. Zîrâ, çok yakın olanlar bâzen birbirine tekellüfsüz davranırlar. Belki bu da böylesine bir şeydir.
Gâlibâ, dün îtibârıyla kesinleşti. Lâkin kim aday, kim değil; bilmiyoruz. Çok da önemli değil. Bizim temâyülümüz belli. Bizimkisi yalnızca, oy verdiğimiz insanların ünsiyetten ve en azından vefâdan daha bir nasîbi olan, kısaca hakîkâten insan kişilerden olduğunu görmenin mutluluğunu yaşama arzusudur. Başka bir beklentimiz yok. Kişisel anlamda bir talebimiz olmadı. Olsaydı da yardımları bulunsaydı, her hâlde böyle rahat yazamazdık. Belki böylesi de daha iyi oldu.
İhsan Şener Bey’e geçmiş olsun. Rahatsızlanmış. Başbakanımız da ziyâret etmiş kendilerini. Tanışıklığımız olsa biz de gelirdik. Selâmlaşma olmayınca, kelâmlaşmayla geçmiş olsun demek durumundayız. Kusura bakmasın.
Dünyâ böyle işte. Hiçbir şeye değmiyor. Hastalıklar bunu bize daha iyi hatırlatıyor olmalı. Yeniden aday olursa başarılar. Biz böyle hâriçten sivri dilliliğe devâm. Ne yaparsınız, huylu huyunu teneşirde bırakırmış.
Hamit Taşçı Ağabey Hocamıza da geçmiş olsun. Özel ambulans helikopterle apar-topar Ankara’ya gittiğine göre ayağı çok derin kaymış olmalı. Çok çok geçmişler olsun. Rabbimiz beterlerinden esirgesin.
İdris Naim ve Eyüp Beylere de selâmlar. Sizler de geldiniz geçtiniz. Bizler de öyle. Yaşlar 60’a dayandı. Geriye baktığımızda neler görüyoruz? Sizler, millet-memleket, ümmet adına çok büyük görevler yaptınız, kritik noktalarda bulundunuz. Makamlar ve yerleriniz elbette güzel ve de size özeldi. Hakkını verdiyseniz sizden mutlusu yok; aldığınız duâ ve sevapların haddi-hudûdu olmaz.
Hani bir yabancının sözü var; “Gençler hayâlleri, ihtiyârlar hâtıralarıyla yaşarlar!” diye. Bizler şimdi artık hâtıralarımızla başbaşayız. Bundan sonramızın güzelliği, onların güzelliğine bağlı.
Sevgili okurlar, sözü bağlarken, sizler, bizler ve de mezkûr vekillerimiz için her şeyin en güzellerini temennî ediyor, sizlere bugün, her zamankinden farklı olarak “ELEM DOLU KÂLBİM(iz)DEN GİTMİYOR HÂTIRALAR!” şarkısını hatırlatıp ayrıca da hafiften mırıldanarak, tekrar buluşmak ve de duâdan unutulmamak umûduyla vedâ ediyoruz ves’selâm…