Geçen hafta, yoğunluk dolayısıyla, ayrıntıları budamak durumunda kalmıştık. Sanırız bu defâ da öyle olacak. Zîrâ, hiçbir halkası atlanmaması gerekli olaylar zinciri söz konusu yine, bize göre.
O zaman, Pazar günüyle yetinelim öyleyse. Mâlum, o gün cam gibi bir hava vardı. Annemle cenâze için köy yolundayız.
Mezarlığın hemen bitişiğindeki okul hizâsına geldiğimizde arabaların sağlı-sollu dizilmiş olduğunu gördük. Yol kenarında durduk. Cenâze evin yanındaydı. Yürüdük. Henüz, helâlleştirme yapılmamıştı.
Bir zaman bekledikten sonra ses cihazının gelmesiyle birlikte, konuşmayı da bize teklif ettiler. Özellikle, kendi köyümüzdeki bu ve benzeri her tür merâsimlerde böyle durumlar olduğu için, bir nevî ret şansımız da olmadı.
Her neyse. Aziz cemaat. Dünyâ güzel. İnsanın bırakası gelmiyor. Şu tepelere bakın. Bağa-bahçeye. Şu yapraklara. Renk cümbüşüne bakın. Her taraf bolluk-bereket, güzellik elhamdülillâh. Ama terk ediyoruz, terk edeceğiz. Bu mutlak. İnananlar bu manzaralardan daha güzellerine gidecekler.
Mevlüde annemiz, ve onun gibiler, eskiler nice çocuklar yetiştirmişler. Şimdiki âileler ya 1 ya 2 çocuk onu da zor bakıyorlar. Bu anneler en az 5-8 çocuk bakıp yetiştirmişler. Allâhın izniyle ve de Efendimiz SAV’in müjdesiyle CENNET ANNELERİN AYAKLARI ALTINDADIR. Bu sözleri onların fazlasıyla hak ettiğini düşünüyoruz. Cümlesinin mekânı cennet olsun.
Daha ayrıntıya giremeyeceğiz. Oradan okul yanına geldik. Öğle ve cenâze namazı orada kılındı. Üst taraf mezarlık. Merhum Mustafa Amca’nın hanımı Mevlüde Teyze’yi defnettik. 85 yaşındaydı. Hemen beri başında da, Cumâ gün defnedilen, yine Kalyoncuoğlulardan Hamdi Ağabey’in, namazını cumâ gün Yeni Mahalle Câmii’nde kıldığımız, 58 yaşında vefat eden hanımı Halime Kalyoncuoğlu’nun bir günlük mezarı var.
Biz oradan, annemle mezar üstüne geçtik. Babama Yasin ve Fâtiha okuduk. Dönüşte kimseler kalmamıştı. Kalsa n’olacak ki? Normâli de bu zâten. Yolcu yolunda gerek. Orada beklenilse de, yolcunun arkaya bakacak hâli yok ya! Ondan sonrasında herkes kendi ameliyle baş başa. Rabbimiz cümlesinin, cümlemizin yardımcısı olsun. Âmin…
Bizim için asıl koşu bundan sonra başladı. Köyün yukarısındaki evimizin yanına çıkarken önce 95 yaşında olduğunu öğrendiğimiz Sâdise Teyze’ye uğradık. Biraz hasbihâl ettik. Oradan da, az öteki 90’lık Havil Teyze’ye geçtik. Hemen bitişiğindeki bahçemizi de bir dolaştık.
Cevizin dibi daha önce toplanmıştı ama bu defâ yine cevizler vardı. Yaprak altında kalanlar fidana durmuş gibi, şişip kapağını çatlatmıştı. Çalıların üstünde ve kuru kalabilenler sağlamdı.
Meşedeki üzüme hiç dokunulmamış. Kimse uğramamış. Ağacın yaprakları tamâmıyla dökülmüş. Üzümler dallarda kurumuşlar. Suları nispeten çekilmiş. Patlak top gibi olmuşlar. Alttan doğru uzanabildiğimiz birkaç salkımı alıp yedik. Yine de fenâ değil. Ağaçta çok ama, yapraksız, çalılaşmış ağaca çıkmak arzusu doğmadı içimizde. Haftaya gelir de, havalar da müsâit olursa, belki!
Dönüşte, Havil Teyzeyle muhabbete koyulduk. Sohbet arasında annemin şu cümlesi enteresandı: “Hey gidi Hayriye Teyze, 8 doğum yaptım. Her doğumda bir kaygana yapıp gelirdi. Çok iyiydi, Allâh rahmet eylesin!”
- Ne kayganası, kabak mı, yoksa fasulye falan mı?
- Yok oğlum, hani yağda unla yapılıyor ya. Gelin de yapıyor hani, siz petil diyorsunuz.
Evin yanına çıktık. Geçen hafta toprakladığımız dut fidanına su götürdük. Hava güzel ya; meyveleri dolaştık. Hurmayı, elmaları. Ben, ne kadar büzüşmüş olsalar da incirden nasîbimi yine de aldım.
Komşumuz Türkân Abla’ya bahs’ettiğimde; “Lütfi Ağabeyin yemedi ama, ben âfiyetle yedim! dedi. Öyle ya, kuru inciri onca para verip yiyoruz da, bunlar neden olmasın? Hâlâ, reçel yapılabilecek kadar var dallarda.
Türkân Abla’ya, Lütfi Ağabey nerde diye sordum.
- Kösoo Hasan Amca’yı ziyârete gitti. Boğazındaki ura kanser teşhisi konulmuş. Yarın Ankara’ya gidecekmiş de!
Evet, işlerin bir de bu tarafı var. Her şey güzel de. Cumâ günkü cenâzede de anlatıldı. Almancı bir Türkün çocuğu serkeş çıkıyor. Uyuşturucu çevrelerine takılıyor. Âile baş edemiyor. Sonra baba, çocuğu arabanın koltuğuna bağlayıp Türkiye’ye getirerek dayısına teslim ediyor. Çocuk burada da aynı yolun yolcusu devam ediyor. Bu sefer mafyaya bulaşıyor. Bir ihâlede tehdit alıyor. Aldırmayıp girince de, 6 ay sonra, yalnız kaldığı dâireden kokular gelince cesedi kırılıp bulunuyor. Kimliğine ve adresine ulaşılamayınca kimsesizler mezarlığına defn’ediliyor. Babanın bu ölümden haberi de 3 yıl sonra oluyor. İşte, böyle bir dünyâ.
Almancısına, şucusuna bucusuna bakmayalım. Çarşıda, pazarda güzel güzel dolaşmalara aldanmayalım. Ya, kapıların arkalarında, köylerde, kentlerde, oralarda buralarda, gösterişli binâlarda, dev apartmanlarda, devâsâ sitelerde neler oluyor, ne gariplikler, iğrençlikler, utançlar yaşanıyor, kim bilir?
Gelirken, Aydınlar, Civil kavşağındaki Semenoğlu Mahallesinde Cemile Teyze’ye uğradık. Meğer benim de tanıdığım bir teyzeymiş. Bedenen onca küçülmesine rağmen değnekle sürükleyebiliyor kendisini. Bir çok rahatsızlığı varmış. Zâten geliş sebebimiz de bu. Kendisi, daha önce sözü geçen Hayriye Teyzemizin kızı. Annesi gibi bu da çok güleç yüzlü ve sıcakkanlı.
O da hayâtından bir kesit geçti satır başlarıyla. Zâten, yaşlılar hep geçmişte yaşarlar ya mâlum:
- Ah bacım dedi anneme; hayâtımız hep yetim bakmakla geçti. Rahmetliden sonra çocukları ben büyüttüm. Evlendirdim, dâmat öldü, torunlara biz baktık. Diğer taraftan, bir gelinimiz öldü iş yine bize düştü. Bereket, yeni gelin uyumlu oldu, çocuklara sâhip çıktı da biraz rahatladık ama şimdi de hastalıklarla uğraşıyoruz.
Oradan da, yarın ameliyat için Samsun’a gidecek olan halamıza uğradık. Durumu kritik gibi bir hâl var. Allâh hepimizin yardımcısı olsun. Cümleye sıhhat ve âfiyetlerle berâber, öncelikle din-îman selâmetleri ihsan eylesin.
Ezcümle, her ferdin en az bir de derdi var. Hayat göründüğünden ibâret değil. Hayvanın alası dışında, insanın alası içinde olduğu gibi, hayâtın da gerçekleri görünenin altında ve çok ötesinde. Rabbimiz hayâtı içiyle-dışıyla bir bütün olarak algılayıp gereğinin hakkını şuurla vermeyi nasîp eylesin.
Köyümüz ve Ulubey’le ilgili konulara yine değinemeden yerimiz bitti. İnşâllâh bir dahaki sefere diyor, hepinize sevgi ve de saygılar sunuyoruz ves’selâm…