“Not: Ordu benim için her zaman memleketim olmanın ötesinde Türkiye ortalamasının üzerinde bir entelektüel seviyeye ve itiraz kültürüne sahip bir yerdir. Bu memleketten bedelini ödeme pahasına da olsa gerçekleri söyleyen birçok siyasetçi çıkmıştır.
Fakat yerel medyayı takip ettiğim kısa sure içersinde büyük hayal kırıklığı yaşadım. Lütfen fındık, kivi, OGU Havaalanı ve şehitlerimizin kahramanlığı dışında da memleketin genel ahvali hakkında da bir iki şey yazın. En azından ima edin. Bu memleket fikri ve partisi ne olursa olsun hepimizin. Böyle giderse Timur’a gidip iki filde ben isteyeceğim. Haberiniz olsun”
Bu not, bize âit değil. Prof. Dr. Ali KUTLU’nun 22.01.16 târihli Cuma günkü köşesinde “Ah On Santim Daha Uzun Olsaydım…” başlıklı yazısının sonuna bir sitem ve tespit olarak düşülmüş ki, biz de fazlasıyla katılıyoruz. Maalesef mevcut Ordu için durum bu.
Bunu söyleyen, her ne kadar Ordulu olsa da, ne Orduyu, ne de kültürel zemini tam olarak tanıyor değildir. Onun için, biraz dailk intibâlar bazında ve pozunda bir açıklama hevesinden, ya da titrin getirdiği rahatlıktan cesaret almış olmalı. Zîrâ, -gerçi bağlıyor mu bağlamıyor mu bilmeyiz ama- kendi yazdığı da bir gazete sonuçta. Burada bunları yazana kadar, kendisi orada bunun uygulamasını fazlasıyla gerçekleştirebilir. Yoksa bunu yapmaması ya da yapamaması mı onu, bir nevî feryat ihtiyacına sürüklemiştir.
GAZETELERDEN PATRONLARA!...
Notunda da ifâde ettiği gibi, bunlar kısa bir sürenin gözlemleri. Belki yazdığı gazeteyi bile tam olarak tanıma imkânı elde edememiştir. Bir bilim adamı olarak da toplumun kılcallarıyla irtibatı elbette sınırlı olmak durumundadır. Dolayısıyla ayrıntılar noktasında mâzurdur.
Meselâ, bir gazete düşünün, patronunun geleceğe dâir plânları vardır. Siyâset düşünmektedir diyelim. Veyâ iş adamıdır. Bürokrasiyle önemli bağlantıları vardır. Ya da, müteahhittir, gerek belediyeyle, gerekse siyâsetle işleri olacaktır. İhâle alacaktır. Sayın hocamız gazete sâhibi olsa, trilyonluk ihâlelerin söz konusu olduğu yerde, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, birilerine ya da icraatlarına dâir olumsuz bir şey yazmak bir yana, bu anlama gelme ihtimâli bulunan bir îmâda dahi bulunmayı göze alabilir mi?
KUTLU Hoca, alabilirim diyecektir belki; çünkü henüz iş adamı değildir. Kazancı da kendine yetmektedir. Maddî hırsı, siyâsî plânları da yoktur. Ama, gel görelim, Ordu basınında durum çok farklıdır. Her kes sonuçta para peşinde. Ekmeği buradan. Dolayısıyla, 28 Şubat döneminin hızlı solcuları, başörtü avcıları başta olmak üzere herkes iktidar, daha doğrusu menfaat ve de para neredeyse orada fotoğraf vermenin yarışındadırlar. Durum bundan ibâret. İşin gerçeği bu. Karakteri de!
AZ OLSUN, BENİM OLSUN!...
Ordu’nun her şeydeki karakteristik özelliği de mâlum; AZ OLSUN, BENİM OLSUN. Birleşme, şirketleşme kültürü de yok. Nitekim, basın kanunundaki son düzenlemelerden sonra bir çok illerin gazeteleri birleştiler. 10-15 gazeteden 2’ye, 3’e düşenler oldu. Ordu’da her şey eski tas, eski hamam. Bundan dolayı da hem zayıf ve kalitesiz, hem muhtevâsız hem de heyecansız.
Nitelik ve nicelik olarak biraz farklı ve de güçlü olanlar da parayı basından çok inşaat, taahhüt gibi başka iş kollarından kazanıyorlar. Onların da bu bağlamda doğal bir bağımlılıkları söz konusu olunca, hocamızın ifâdeye çalıştığı beklentiler, diğer bir ifâdeyle ülkü de, ilke de, sağcılık ta solculuk ta eski bir hâtıra, duvarda bir levha olarak kalıyor, en kestirme şekliyle yağcılık diye bileceğimiz suya-sabuna dokunmayan bir hüviyete evriliyor.
Hocamız, yoğun meşgâlelerinden biraz fedâkârlık edip, başta yazdığı gazete olmak üzere, birkaç basın kuruluşuna ziyârette bulunup onlarla hasbihâl ederse, benzer değerlendirmelerle karşılaşacaktır diye düşünüyoruz.
Onları yadırgamak anlamına söylemiyoruz tabiî bunları. Meselâ kim olsa, eleştiriyi sevimsiz buluyor. Söylemesi de zor, kabûlü de. Bu, her yerde, herkes için ve de her iş kolunda geçerli. Hocamızın da belirttiği gibi, entelektüel seviyeye mensup olduğu düşünülen Ordu’da bile genel anlamda bu olgunluk yok. Üniversitelerde var mı acabâ? Ya da, aramızda eleştiriyi kaç kişi hazm’edebiliyor?
ŞEHİR, KÜLTÜR ve BASIN...
Demek ki, kültürel seviyeden öte olgunluk isteyen bir şey bu ve Ordu gerek basın, gerek siyâset gerekse toplum olarak henüz bundan çok uzakta. Çünkü, buna zemin teşkil edecek temel enstrümanları yok. Kültürle yan yana telâffuz edilecek boyutta plânlı ve de insicamlı bir şehir hüviyeti yok. Bu anlamda, geçmişten bir tevârüsü de mevcut değil. Bundan sonrası için de böyle bir irâde ne yazık ki yokun yoku. Maal’esef, siyâset bir yana, üniversitemizin de böyle bir gündemi yok.
Sayın Kutlu Hocam. Ordu inşâllâh bir gün her anlamda eleştirel bir olgunluğa kavuşursa gerçek bir şehir olacaktır diye düşünüyoruz. Tespitlerinizle bize de ilham kaynağı olduğunuz, Ordu basınına olumlu ufuklar açtığınız için teşekkürler.
Tüm bunlar, daha da güzel Ordu için. Herkes ve her kesim olduğu gibi basın da, seviyesiyle buna katkıda bulunmayı bir görev telâkkî etmelidir. İnşâllâh o günleri görmek, her anlamda mükemmel bir Ordu’da buluşmak dilek, arzu ve temennîsiyle berâber hepinize sevgiler, saygılar ves’selâm…