Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

ÇARŞAMBA’DAN PERŞEMBE’YE…

Bu ay, bizim Perşembe ayımız oldu. Bir başta, bir ortada, iki Pazartesi’dir oradayız. Mâlum Pazartesi, Perşembenin hafta günü. Belki bundan sonra peş peşe, ya da iki haftada, ama hiç olmazsa ayda bir gideceğiz inşâllâh. Nitekim; hep Çarşamba Pazarı olacak değil ya, bâzen de işte böyle PERŞEMBE PAZARI! Neden olmasın; değil mi, dostlar? Her neyse, öncekinde İrfan Özbilen Ağabey’le gitmiştik. O, halk pazarlarını dolaşmayı, kendisi, dostları ya da yanlarına gideceği çocukları için yerli sebze, meyve, tereyağı, peynir, yoğurt, süt, şifâlı bitkiler gibi ürünleri tâkibi, ondan öte çarşı boyu dükkânlara, toplu yerlere ziyâretleri, insanlarla tanışmayı, hasbihâl edip haşir-neşir olmayı seviyor. Hani, Yunus Emre’nin; GELİN TANIŞ OLALIM İŞİ KOLAY KILALIM SEVELİM, SEVİLELİM; DÜNYÂ KİMSEYE KALMAZ! dediği gibi. Biz de seviyoruz, bundan dolayı yol arkadaşlığı yapıyoruz. Ama, o daha konuşkan ve de girişken. Mesleği gereği de çok insan tanıyor. Karşılaştığı, başka vilâyetlerden insanlarla bile, mutlakâ bir ortak tanışları çıkıyor. O, boşa gezenlerden değil sizin anlayacağınız. Unutmuyor. Dost ve arkadaş canlısı. VONA POSTASI...          Perşembe’ye varınca, evvelâ şöyle bir dolaştık. İlk uğradığımız mekân,  KÜLTÜR KİTABEVİ oldu. Burası el değiştirmiş. Devralan arkadaşlar da tanıdığımız, hattâ Ordu İmam-Hatip’ten talebelerimiz çıktılar. Şu an ikisi de Perşembe’de görev yapıyorlar.          İrfan Ağabey’le 2. Durağımız Perşembe VONA GAZETESİ oldu. Gazeteyi, Kültür Kitabevi’ne uğradığımızda gördük. İlk etapta, daha elimize alır almaz hoşumuza gitti. Sâdelik, dizayn ve içeriği bizi sardı. Bir yerleşim yeri için böyle bir gazete çok güzel bir şey. Daha önce, Perşembe eksenli gazeteler görmüştük ama, genel havası hoşumuza gitmemişti. Hem istikrarlı da çıkmıyorlardı sanırız. Bundan dolayı Perşembe’de basın konusu gündemimizden çıkmıştı. Bu anlamda, böyle mâkul bir gazetenin burada yayınlanıyor ve de yıllarca istikrarla devam ediyor olması hayret ve takdirimizi mûcip oldu. Nitekim, sora sora gazetenin idârehânesini bulduk. Gazeteyi çıkaran GEZERER Âilesi’yle tanıştık. Adımızı söyleyince soyadımızı onlar telâffuz ettiler. Yazılarımızdan tanıyorlarmış. Ancak bizi, köşe fotoğrafımızdan farklı bulduklarını söylediler. Biz de fotoğrafımızın yaklaşık 10 yıl önceye âit olduğunu belirttik. Böyle güzel bir gazeteden ve taşra şartlarında istikrarla sürdürebilmekten dolayı kendilerini tebrikle berâber, gazete ve yayıncılık üzerine hasbihâl ettik. Çaylarını içtik. İrfan Ağabey burada da konuşkanlık ve de tanışkanlığını gösterdi. Gazeteyle buluşmaktan ve birer güzel Anadolu insanı olduğunu gördüğümüz sâhipleriyle tanışmaktan mutlu olarak ayrıldık. Bu pazartesi İrfan Ağabey yok. İstanbul’a, çocuklarının yanına gitti. Ama, sağolsun, oradan da bizleri yalnız bırakmıyor. Hemen hemen her gün telefon edip bir şeyleri paylaşmaktan geri durmuyor. Hattâ, biz Yeni İhsâniye Câmii’nde edâ ettiğimiz öğle namazı sonrası, önceki hafta onun da bulunduğu aynı dostlarla, aynı yerde otururken tevâfuk etti telefonu. Telefonla da olsa bizlerle berâber oldu yine; karşılıklı selâmlaşıldı. TATLI ŞADIRVAN, ACI MESAJ!... Her neyse; biz bu Pazartesi öncelikle, saat 10’da ŞADIRVAN MEYDANI’nda, “Öğrencilerin seçmeli ders olarak KUR’ÂN-İ KERÎM, SİYER-İ NEBÎ, TEMEL DÎNÎ BİLGİLER ve ARAPÇA’yı seçmeleri!” husûsunda velîlere çağrı niteliğinde yapılacak basın açıklaması dâvetine katıldık. Değerli dostlar, bugün önümüzde ayağımıza gelmiş imkânlar varken, böyle güzel bir memlekette yaşıyorken, çocuklarımız da bizlerin ve de güzel ülkemizin geleceği ve hattâ hayırlı evlât, öldükten sonraki yegâne kurtuluş damarımız olabilecekken, bu günün oldukça elverişli şartlarında böyle bir çağrıya gerek duyulması çok düşündürücü!  Kim için? Elbetteki, özellikle bu seçimi yapmayıp, okullarda bu derslerin öğretilmesine, Kur’an nidâlarına, Peygâmber hâtıralarına, -dolaylı da olsa bir nevî- engel olanlar ve –onların, memleketin ümîdi, göz bebekleri- çocukları için!... Bizi bu gün bu sevimsizlikten bizi Perşembe kurtaracak herhâlde dedik ve anlatacağımız gibi, sonrasında öyle de oldu. Durak zâten hemen orada. Bismillâh deyip selâm vererek minibüse bindik. Yahya UÇAR Hoca da minibüste. Biz oturduktan sonra Avni KARAKUŞ ta geldi. Çantası yine yanında mıydı, değil miydi dikkât etmedim ama, doğrusu, böyle tanışlar bulmayı ummuyorduk. Ummuyorduk değil de, düşünmemiştik demek daha doğru. Zîrâ, netîcede orada okul ve görev arkadaşlarından öte bir sürü öğrencilerimiz, dost ve arkadaşlarımız var. Sonuçta Perşembe şurası. Şimdi düşünüyorum da, bize, köyümüzden daha yakın bir mesâfede. Kaldı ki, daha öncelerden çeşitli vesîlelerle çok gitmişliklerimiz var. Onlara da, imkân bulduğumuzda değineceğizdir inşâllâh. Kitaplık boyutta yazılacak şeyler olabilir, neredeyse. PERŞEMBE'DEN DİĞERLERİNE... Ama, daha dolmuştan inemeden, bu köşedeki meydanımız doldu. Devam edeceğiz inşâllâh. Devam etmemiz de gerekli. Çünkü, ilçelerimizle bir bütünüz. Oraları da, özellikle basın-yayın durumu, kültürel özellik ve imkânlar, bu meyânda yapılabilecek şeyler, mahallî kimlik ve kişilikler çerçevesinde hep yazmayı düşünmüş, ama kısa değinmelerle geçmiş, ayrıntıları yoğun gündemlerin baskısıyla ertelemişizdir. Ulubey’i, ilçemiz olması ve Yorum Gazetesi’ndeki köşemiz dolayısıyla hep yazıyoruz da, bu anlamda Perşembe’den başlayacağımız aklımıza gelmezdi doğrusu. Ama, dolmuşdan iner inmez başlayacak olan yürüyüşümüz, Perşembe’den diğerlerine doğru devam edecek inşâllâh. Güzel yöremizin müstesnâ yerleşimlerine dâir duygu, düşünce ve değerlendirmelerimizi paylaşmaktan biz de mutluluk duyacağız tabiatıyla. Bu minvâl üzere, yeni yazılar, hoş yolculuklar ve renkli duraklarda, sevgiyle, saygıyla, tatlı sohbet ve muhabbetlerle buluşmak, hep birlikte sonsuz mutluluklara da ulaşmak ümîdiyle, Allâh’a emânet olunuz ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 18 Şubat 2016 - Perşembe

ÇARŞAMBA’DAN PERŞEMBE’YE…

Bu ay, bizim Perşembe ayımız oldu. Bir başta, bir ortada, iki Pazartesi’dir oradayız. Mâlum Pazartesi, Perşembenin hafta günü. Belki bundan sonra peş peşe, ya da iki haftada, ama hiç olmazsa ayda bir gideceğiz inşâllâh. Nitekim; hep Çarşamba Pazarı olacak değil ya, bâzen de işte böyle PERŞEMBE PAZARI! Neden olmasın; değil mi, dostlar?

Her neyse, öncekinde İrfan Özbilen Ağabey’le gitmiştik. O, halk pazarlarını dolaşmayı, kendisi, dostları ya da yanlarına gideceği çocukları için yerli sebze, meyve, tereyağı, peynir, yoğurt, süt, şifâlı bitkiler gibi ürünleri tâkibi, ondan öte çarşı boyu dükkânlara, toplu yerlere ziyâretleri, insanlarla tanışmayı, hasbihâl edip haşir-neşir olmayı seviyor. Hani, Yunus Emre’nin;

GELİN TANIŞ OLALIM

İŞİ KOLAY KILALIM

SEVELİM, SEVİLELİM;

DÜNYÂ KİMSEYE KALMAZ! dediği gibi.

Biz de seviyoruz, bundan dolayı yol arkadaşlığı yapıyoruz. Ama, o daha konuşkan ve de girişken. Mesleği gereği de çok insan tanıyor. Karşılaştığı, başka vilâyetlerden insanlarla bile, mutlakâ bir ortak tanışları çıkıyor. O, boşa gezenlerden değil sizin anlayacağınız. Unutmuyor. Dost ve arkadaş canlısı.

VONA POSTASI...

         Perşembe’ye varınca, evvelâ şöyle bir dolaştık. İlk uğradığımız mekân,  KÜLTÜR KİTABEVİ oldu. Burası el değiştirmiş. Devralan arkadaşlar da tanıdığımız, hattâ Ordu İmam-Hatip’ten talebelerimiz çıktılar. Şu an ikisi de Perşembe’de görev yapıyorlar.

         İrfan Ağabey’le 2. Durağımız Perşembe VONA GAZETESİ oldu. Gazeteyi, Kültür Kitabevi’ne uğradığımızda gördük. İlk etapta, daha elimize alır almaz hoşumuza gitti. Sâdelik, dizayn ve içeriği bizi sardı. Bir yerleşim yeri için böyle bir gazete çok güzel bir şey.

Daha önce, Perşembe eksenli gazeteler görmüştük ama, genel havası hoşumuza gitmemişti. Hem istikrarlı da çıkmıyorlardı sanırız. Bundan dolayı Perşembe’de basın konusu gündemimizden çıkmıştı. Bu anlamda, böyle mâkul bir gazetenin burada yayınlanıyor ve de yıllarca istikrarla devam ediyor olması hayret ve takdirimizi mûcip oldu.

Nitekim, sora sora gazetenin idârehânesini bulduk. Gazeteyi çıkaran GEZERER Âilesi’yle tanıştık. Adımızı söyleyince soyadımızı onlar telâffuz ettiler. Yazılarımızdan tanıyorlarmış. Ancak bizi, köşe fotoğrafımızdan farklı bulduklarını söylediler. Biz de fotoğrafımızın yaklaşık 10 yıl önceye âit olduğunu belirttik.

Böyle güzel bir gazeteden ve taşra şartlarında istikrarla sürdürebilmekten dolayı kendilerini tebrikle berâber, gazete ve yayıncılık üzerine hasbihâl ettik. Çaylarını içtik. İrfan Ağabey burada da konuşkanlık ve de tanışkanlığını gösterdi. Gazeteyle buluşmaktan ve birer güzel Anadolu insanı olduğunu gördüğümüz sâhipleriyle tanışmaktan mutlu olarak ayrıldık.

Bu pazartesi İrfan Ağabey yok. İstanbul’a, çocuklarının yanına gitti. Ama, sağolsun, oradan da bizleri yalnız bırakmıyor. Hemen hemen her gün telefon edip bir şeyleri paylaşmaktan geri durmuyor. Hattâ, biz Yeni İhsâniye Câmii’nde edâ ettiğimiz öğle namazı sonrası, önceki hafta onun da bulunduğu aynı dostlarla, aynı yerde otururken tevâfuk etti telefonu. Telefonla da olsa bizlerle berâber oldu yine; karşılıklı selâmlaşıldı.

TATLI ŞADIRVAN, ACI MESAJ!...

Her neyse; biz bu Pazartesi öncelikle, saat 10’da ŞADIRVAN MEYDANI’nda, “Öğrencilerin seçmeli ders olarak KUR’ÂN-İ KERÎM, SİYER-İ NEBÎ, TEMEL DÎNÎ BİLGİLER ve ARAPÇA’yı seçmeleri!” husûsunda velîlere çağrı niteliğinde yapılacak basın açıklaması dâvetine katıldık.

Değerli dostlar, bugün önümüzde ayağımıza gelmiş imkânlar varken, böyle güzel bir memlekette yaşıyorken, çocuklarımız da bizlerin ve de güzel ülkemizin geleceği ve hattâ hayırlı evlât, öldükten sonraki yegâne kurtuluş damarımız olabilecekken, bu günün oldukça elverişli şartlarında böyle bir çağrıya gerek duyulması çok düşündürücü!

 Kim için? Elbetteki, özellikle bu seçimi yapmayıp, okullarda bu derslerin öğretilmesine, Kur’an nidâlarına, Peygâmber hâtıralarına, -dolaylı da olsa bir nevî- engel olanlar ve –onların, memleketin ümîdi, göz bebekleri- çocukları için!...

Bizi bu gün bu sevimsizlikten bizi Perşembe kurtaracak herhâlde dedik ve anlatacağımız gibi, sonrasında öyle de oldu. Durak zâten hemen orada. Bismillâh deyip selâm vererek minibüse bindik. Yahya UÇAR Hoca da minibüste. Biz oturduktan sonra Avni KARAKUŞ ta geldi. Çantası yine yanında mıydı, değil miydi dikkât etmedim ama, doğrusu, böyle tanışlar bulmayı ummuyorduk. Ummuyorduk değil de, düşünmemiştik demek daha doğru.

Zîrâ, netîcede orada okul ve görev arkadaşlarından öte bir sürü öğrencilerimiz, dost ve arkadaşlarımız var. Sonuçta Perşembe şurası. Şimdi düşünüyorum da, bize, köyümüzden daha yakın bir mesâfede. Kaldı ki, daha öncelerden çeşitli vesîlelerle çok gitmişliklerimiz var. Onlara da, imkân bulduğumuzda değineceğizdir inşâllâh. Kitaplık boyutta yazılacak şeyler olabilir, neredeyse.

PERŞEMBE'DEN DİĞERLERİNE...

Ama, daha dolmuştan inemeden, bu köşedeki meydanımız doldu. Devam edeceğiz inşâllâh. Devam etmemiz de gerekli. Çünkü, ilçelerimizle bir bütünüz. Oraları da, özellikle basın-yayın durumu, kültürel özellik ve imkânlar, bu meyânda yapılabilecek şeyler, mahallî kimlik ve kişilikler çerçevesinde hep yazmayı düşünmüş, ama kısa değinmelerle geçmiş, ayrıntıları yoğun gündemlerin baskısıyla ertelemişizdir.

Ulubey’i, ilçemiz olması ve Yorum Gazetesi’ndeki köşemiz dolayısıyla hep yazıyoruz da, bu anlamda Perşembe’den başlayacağımız aklımıza gelmezdi doğrusu. Ama, dolmuşdan iner inmez başlayacak olan yürüyüşümüz, Perşembe’den diğerlerine doğru devam edecek inşâllâh. Güzel yöremizin müstesnâ yerleşimlerine dâir duygu, düşünce ve değerlendirmelerimizi paylaşmaktan biz de mutluluk duyacağız tabiatıyla.

Bu minvâl üzere, yeni yazılar, hoş yolculuklar ve renkli duraklarda, sevgiyle, saygıyla, tatlı sohbet ve muhabbetlerle buluşmak, hep birlikte sonsuz mutluluklara da ulaşmak ümîdiyle, Allâh’a emânet olunuz ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.