Kaynaklar Ordu’nun Türkçe bir kelime olup, aynı zamanda "Saray" manasına geldiğini söylemektedirler. Saraylar hükümdarların oturduğu yer olmaları hasebiyle bu ad zamanla, Hakanın oturduğu şehirler için de çadırlı karargâh, daha doğrusu Ordugah anlamında kullanılır olmuştur.
Bu günkü Ordu ismine dâir rivâyetler çok lâkin biz, Ordu târih ve kültürüne dâir araştırmalarıyla temâyüz etmiş ilim adamımız Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ’ın; “1396 yılında Türkler bütün varlıklarıyla bölgeye bölükler halinde yerleştiler ve Hacıemiroğulları Beyliği, halkı bir Ordu biçiminde örgütlediği için başkentlerine Ordu adı verildi” tespitiyle yetiniyoruz, konuya bir giriş olarak.
Sonuçta, Türk milleti asker millettir, Ordu millettir. Dolayısıyla, Ordu ismi milletimiz açısından güzel bir isimdir. Hem de yakışmıştır. Bunun için bizler de GÜZEL ORDU demiş, bu ismi bir okulumuza da vermişizdir. Ancak bu gün, yeni isimlendirmelerde sıradanlık, uçarılık ve de sonuçta problem olduğunu görüyoruz. Daha doğrusu, bir insicamsızlık, mâziye ve değerlere vefâsızlık gözlemliyoruz.
Tamam da, o zaman, Ordu özelinde, hangi isimler ön plâna çıkarılmalıdır ki, geçmişi-geleceğiyle iki taraflı sağlam bir köprü oluşsun. Geçmiş ayağıyla gelecek ayağı birbirini tamamlayıp, tüm milleti aynı güzergâhta kaynaştırarak üzerinden geçenleri hem maddî, hem mânevî anlamda sonsuza taşısın.
İşte biz, tam da bu bağlamda, belirli isimler tespit edilerek, başta okullar olmak üzere resmî binâlara, köprülere, diğer ilgili kuruluşlara verilmelidir diyoruz. Özel işletme ve müesseseler, dernekler, kuruluşlar da bunu yapabilir. Bu noktada bir prensip kararı alınabilir. Toplumun ortak duygu, düşünce, bilinç ve değerleri bakımından bunun önemli olduğunu düşünüyoruz.
Öyle ya; biz kimiz? Kimin soyu, kimin boyuyuz? Burası neresi? Geçmişimiz ne, geleceğimiz ne olacak? Nereden geldik, nereye, kiminle ve de nasıl gidiyoruz? İşte, vereceğimiz isimler bu noktada bir koridor niteliğinde olmalı, kod ya da koordinat özelliği taşımalı ve de bizi geçmişten geleceğe sağlıklı bir şekilde taşımalı. İşte bu noktada bâzı isimler paylaşmak isteriz sizlerle.
Meselâ, geçen gün Ünye’de bir târihcimiz konuşmasında, -bizim buralarda Danışman denen köyün adını kendisinden aldığı- Dânişmend Gâzi’den bahsederek; “Ünye’yi Bizim Ünye yapan, Danişment Ahmet Gazidir” diyor. Tarihçi Yazar Talha Uğurluel son olarak Ünye’de şehit olan Danişment Ahmet Gazi hakkında da bilgiler vererek;
“Tarihimizde en sevdiğimiz adamlardan biri Danişment Gazidir. Kim bu, Danişment Gazi derseniz, kendisi Alparslan’ın komutanı. Malazgirt savaşından 5 sene sonra yani 1076’da Niksar’a Anadolu’nun ilk üniversite binalarını yapıyor. Danişment Gazi kalkıp buralara geliyor, Ünye’yi bizim Ünye yapmak için ve burada şehit düşüyor. Yani şu anda Çanakkale konferansını yapıyorsak, Danişment Ahmet Gazi’ye çok şey borçluyuz.”
İşte, bu açıklamalarda geçen Dânişmend Gâzi, Alparslan gibi isimlere bu minvâl üzere Ahmet Yesevî, Hacı Emir, Bayram Bey, Buharalı Şeyh Şâkir, Hattat Mustafa Râkım Efendi gibi isimleri ekleyebiliriz. Yakın zaman değerlerinden Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu, Sıtkı Çebi gibi isimler de düşünülebilir.
Hattâ, bir cadde ya da sokak olarak, Adliye civârında bir yere, Av. Sâlih AKKUŞ Caddesi örneğinde olduğu gibi bir Câvit Kalpaklıoğlu ismi; ya da ihtiyâca ve branşa göre başkaları düşünülebilir. Bu mesele tamâmen, bu konuda karar merciî olanların takdirinde tabiî.
Ancak, günümüze gelmeden, geçmiş değerlerden 10 civârında isim tespit edilip serpiştirilmeli. Böylelikle temeller atılmış bulunmalı. Yenileri de ondan sonra sıraya konulabilir. Bizimkisi sâdece bir fikir ve de teklif, o kadar. Yukarda söylediğimiz gibi, takdir tamâmen ilgili ve yetkililere âit.
Günübirlik, derinliksiz, köksüz, anlamsız, hâtırasız isimler hiçbir şeye yakışmadığı gibi, onca masraf ve emeklerle yapılan bir müesseseye de yakışmaz. Bizce, bir okulu yapmak kadar, ona verilen isim de önemlidir. Meselâ, kurulacak yeni bir Güzel Sanatlar Okulu’na, Hattat Mustafa Râkım Efendi ismi verilse çok güzel olmaz mı? Orada okuyacak çocuklara bir örnek ve mesaj olmaz mı? Müesseseye bir ağırlık katmaz mı?
Buraların fethi Beylikler zamânında olduğu için, bunları hatırlatan târihî isimler her yere verilebilir. Meselâ Dede Korkut Lisesi ya da Alparslan Lisesi, Bayram Bey Orta Okulu, Buharalı Şeyh Şâkir Câmii, Gacaroğlu Ahmet Efendi Kur’an Kursu, Sıtkı Çebi Kütüphânesi, Mehmet ÇAVUŞOĞLU Kültür Merkezi ya da Konferans Salonu gibi isimlendirmeler güzel olmaz mı, yakışmaz mı?
Sevgili dostlar ve de ilgililer, sayın yetkililer! Başka vurgu yapmaya gerek duymadan, sâdece, bu farklı belediyelerimizden, baş başa vererek, her bir ilçe kendi değerlerini ayrıca tespit ederek bu isimleşme işini ciddîye almalı diye düşünüyoruz. CİSMEN OLDUĞU KADAR, İSMEN DE DÖNÜŞMELİ ve de değişmeli; farklılığımızı ayan-beyan ortaya koymalıyız. Aksi takdirde bu, sorumsuzluk ve de şuursuzluk olduğu kadar, hem değerlerimize, hem târihimize, hem de bizden "BİZCE İCRAAT!" bekleyen halkımıza vefâsızlık kadar, külliyen haksızlık ta olur aynı zamanda!
Haksız mıyız? Bizden söylemesi ves’selâm!...