Sevgili okurlar. Sizlere bu defâ İstanbul'dan sesleniyoruz. Ulubey bu gün yine en hareketli günlerinden birini yaşayacak ve yaşamaktadır da inanıyorum. Bugünkü Salı, ekonomik ve sosyâl anlamda pazar olmanın yanında, siyâsetin de, seçim öncesi son pazarı olmak hasebiyle tam bir hasat harmanı mesâbesinde, oldukça tozlu-dumanlı olacaktır. Bunlar güzel şeyler. Hareket olacak ki bereket olacak. Daha sözün başında, İnşallah bu bereket azalmasın diye duâ ederek söz iklimine doğru yola çıkıyoruz.
Yola çıkmak deyince, buraya geçen gün geldik, hafta sonu döneceğiz inşallah. Seçimde Ordu'dayız. Çok heyecanlıyız. İlk defâ Büyük Şehir olarak seçime giriyoruz. İlin merkezi Altınordu ve tüm diğer ilçeler için seçim yapmanın yanında, başbaşkan seçer gibi bir de Büyükşehir Belediye Başkanı seçeceğiz. Onların çoğunun ve de şanslı konumda olanının da ilçemizden olması seçime ayrı bir hava ve boyut katıyor.
BAŞBAKAN'DAN BAŞBAŞKAN'A...
Hakîkâten, şu Büyük Şehir meselesi, kimileri ciddîye almaz görünüyor ama Ordu için ve de ilçeler dâhil hepimiz için gerçekten bir avantaj ve ayrıcalık. Siyâsî tercihlerimizi bir yana bırakarak, bu adımın hakkını teslim edelim öncelikle. Göreceksiniz bu, Ordu coğrafyasının bütününde hizmet birlik ve seferberliğine sebebiyet verip tüm Ordu'yu canlandıracak, tek yürek yapacak bir bilinç, düzenleme ve heyecanın adı olacak.
Başbaşkan dediğimiz ilimizin bir nevi Başbakan'ı olacak. Dün Ordu'ya gelen Başbakanımız gibi, Başbaşkan da ilçemize geldiğinde bir Başbakan gibiheyecanla, ümitlerle, müjdelerle karşılanacak. Nitekim, daha şimdiden yapılan mitingler o havayı hissettiriyor. Ordu o zaman kendi içinde ve döngüsünde başlı başına bir âlem olacak. Belediye ve îmâr hareketleri yanında sosyo-kültürel bağlamda da hareketlenecek. Yerel târih ve kültür canlanacak.
Dün Eyüp Sultan'daydık. Metrobüsle gidip geldik. Dolayısıyla Ayvansaray durağından câmiye kadar târihin içinde yürüdük. Hattâ, tarihî ahşap Arpacı Hayreddin Paşa Mescidi'nin önünden geçtik. Önünde fotoğraf da çekindik. Hemen, dayım İbrahim YÜKSEL'i de aradım telefonla. Ancak çok sonraları döndü bana. Meğer köyde, Şayıp'ta bahçedeymiş. Öyle ya, iş zamânı; her neyse. Ona, emin olmak için, İstanbul'da okurken görev yaptığı mescidin bu olup olmadığını sordum. "Evet" dedi. Demek ki bizimkilere; "İstanbul'da okurken dayım burada görev yapıyordu. Hattâ burada ben de bir Cumâ Namazı kıldırdım" derken bir doğruyu ifâde etmişim.
Buralarının her tarafı târih, kültür, edebiyât ve de mâneviyat. Her tarafta câmiler, türbeler, sahabe mezarları. İkindiyi Eyüp Sultan Câmii'nde kıldıktan sonra biz erkekler kitapçılar tarafına doğru gittik. Öncelikle, bizim şûbe başkanlığını yaptığımız Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği'nin kitabevine gittik. Bir yandan kitapların sihirli coğrafyasında dolaşırken bir yandan da, kitabeviyle ilgilenen, aynı zamanda yazar olan, Medîne'de okumuş, birikimli, münevver bir arkadaş olan Şenol Tanju Bey ve arkadaşlarıyla sohbet ettik. Güzel bir hasbihâl oldu aynı zamanda.
Kitapların hangibirini seçeceksin. Hepsi de güzel. Biraz da olsa almadan duramadık. Ordan çıkıp dolaşırken NT kitabevine denk geldik. Biraz da oradan aldık. Keşke, kitapları alırkenki düşüncelerimiz eve gelince de devam etse de okumadan bırakmasak onları ama, nerde?
"ULUBEY SULTAN!" UYAR MI?
Hem de, ne güzel uydu, değil mi? İnsan, böyle ortamların, hiç olmazsa böyle bir kitabevinin her yerde olmasını istiyor ama, maalesef, bizimki gibi kültür, edebiyat, sanat gibi kavramlardan uzak siyâset ve iş adamlarımız sâyesinde yörelerimiz bu gibi güzelliklerden mahrum bir mihverde hayatlarını idâme ettirmek durumunda kalıyorlar. Bence Ulubey'in bu anlamda güzel bir KİTAP-KÜLTÜR-ÇAYOCAĞI karışımı, bir nevî sığınağa ihtiyâcı var. Böyle, ufak sohbetlerin ve de sanat programlarının da yapılacağı bir ortam Ordu'dan bile insan çekebilir diye düşünüyorum. Konu bu olunca, burada İbrahim YEŞİLTAŞ'ı ister-istemez hatırlıyor, kendisine payitahttan hâsseten selâm ve sevgiler sunuyoruz.
Tabiî, ayrıca, Büyük Şehir statüsünün bu anlamda da ilden ilçeye her tarafa kültürel bir hava taşıyacağı husûsusu da beklentilerimiz arasında. Göreceğiz, bakalım, değil mi?
Sevgili okurlar. Gelelim seçimlere. İnşallah hayırlı olacak. Seçimden sonra, siyâsetin cilvesi bu iktidar-muhâlefet muhabbeti ve gerilim azalacak. Ortam normâle dönüp, herkes de işine bakacak. Böyle olmak durumunda. Aksi takdirde bu barut hâli hayra alâmet olarak devam etmez. Burada hepimize görev düşüyor. Biraz daha mâkul olma cihetine gidelim. Kim seçilirse seçilsin, o hepimizin başkanı olsun. Hem o öyle olsun, hem de biz onu bu anlayışla kabullenip kucaklayalım. Geçmiş, seçimlerin bir tatlı hâtırası olarak geçmişte kalsın.
Bakınız, işte Suriye, işte Kırım en yakın örnek. Yarın zor günlerde hep yüzyüze bakacağız. Birbirimize ihtiyâcımız olacak. Siyâsetin gazına gelerek ve yâ bir başka şekilde birbirimize karşı kırıcı olmayalım. Bu günler geçer, ne günler gelir. Biz hep buralarda olacağız. Bizi buralardan uzaklaştırıp başka yerlere götürmeye çalışanlara karşı berâber mücâdele edeceğiz. Onun için, çoğu konjoktürel olan geçici havalarla savrulmayalım. Biz millet olarak kardeşiz. Bundan tâviz vermeyelim.
Biraz hep öğüt gibi oluyor ama, bu günün incisi olarak, geçen bir takvim yaprağında okuduğum güzel bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ortalıkta dolaşan söylem ve eylemleri bir yana bırakıp kaynaklara döndüğümüzde ayaklarımız yere değiyor, köklere tutunmanın güven ve rahatlığına kavuşuyoruz. Gayrı şeylerin saman alevi olduğunu daha bir anlıyor, sadede geliyoruz.
İSLÂM'IN ÜÇ PRENSİBİ
Sevgili okurlar; seçimi geçelim ve de bizi, geçmişimizin güzellikleri, günümüzün hayırlı hareketleri ve bereketleriyle berâber sonsuzun güzelliklerine taşıyacak kaynaklardan diriltici sayfalar açalım inşallah. İşte bu köşenin bu günkü, seçime, sonrasına ve tüm çağlara hitap eden seçimi:
"Şu üç türlü insan Allah'tan uzaktır:
1- Rahatlarını hesaplayarak hizmetten kaçanlar.
2- Hassas olduklarını öne sürerek ızdırap ve sefâletlerin civarına yaklaşmayanlar.
3- Zâlimler ve gâfiller topluluğu ile berâber olanlar..."
Görevden, yükümlülükten, insan gibi insan ve de Müslüman gibi Müslüman olmak, haktan, hakîkâtten, iyiliklerden, güzelliklerden kaçıp zâlimlere, kötülere, kötülüklere meyletmek yok. Yüce Mevlâ, şu veya bu sebeple etkilenmek suretiyle de olsa, bizleri kendisini, dâvâsını, Yaratanı ve yaratılanları, görev ve sorumluluklarını bir an olsun bile unutanlardan, yukardaki prensiplere aykırı bir hayât çizgisi sürdürenlerden eylemesin...
Son söz olarak, tüm bu bağlamlarda diyoruz ki; seçimler ve sonrası hayırlı olsun; ilimiz, ülkemiz, ilçe ve tüm beldelerimiz iyilik, güzellik, bolluk-bereket ve mutluluklarla dolsun. İstanbul'dan sevgiler, saygılar, sevdiklerinizle berâber sonsuz mutluluk dilekleri ves'selâm...