Artık köy ağırlıklıyız. Göçü köye attık sizin anlayacağınız. İşimizde gücümüzdeyiz yâni. Mâlum, şunun şurasında fındık mevsimine iki hafta ya var ya yok buralar için. Bahçelerde ot ve çort temizliği yapıyoruz. Oğlum ısrarla biz yaparız deyince bizzat kendimiz koyulduk işe. Geçen senelerin tecrübesiyle berâber, o motorla, ben de elimde tırpan ve bıçkıyla işi gâyet güzel götürüyoruz elhamdülillâh.
Elbette kişinin işini kendi yapması gibi yok. Ayrı bir zevki de var tabiî. Yerlerimizin ağırlığı evin çevresinde. Bu yakınlık ta işi kolaylaştırıyor doğal olarak.
Sâlim Ensar motorla profesyonelce çalışıyor mâşâllâh. Biz de daha çok dikenli, çortlu, ağaçlı yerleri hâlletmeye çalışıyoruz. Önümüze kızılağaç dediğimiz yaykın çoturları, böğürtlen ya da melocan dikenlikleri, hüdâyınâbit incir, erik, hurma, taflan, karaağaç, meşe, pelit, ceviz gibi fidanlar geliyor. Onların bâzılarını örneklerinin bulunması, türlerinin yaşaması adına bırakmaya gayret ediyoruz.
KESTÂNE AĞACI, ÇİÇEK KURUSU…
Bu arada bu yıl kestâne çiçekleriyle birebir muhâtap olduk. Bizim bulunduğumuz tepe yarı kestâne ormanı zâten. Bahçemizde de aralarda küçük büyük ağaç örnekleri var. Onların dibine geldiğimizde ağaçtakinden daha çok yerde kuruyup kahverengi hâle dönüşmüş kestâne çiçeği demetleriyle karşılaştık. Düştükçe üst üste birbirine yapışmış, -tutunmuş da diyebiliriz- demetleri bir araya getirince sanki tütün sarması gibi bir hâl almış.
Elimize aldık, burnumuza götürdük. Acabâ çayı olabilir mi dedik. Veyâ, devâ olarak değerlendirildiği yerler var mı diye düşündük. Eğer öyle bir şey olsa, tıpkı ıhlamur gibi, hem de yerden bolca toplanacak miktarda var. Ama, öyle bir şey olsa duyardık. Hemen aklımıza Ulubey’in tabiat hazînesi, orta yerde bir kubbe gibi oturan kestâneli tepe geldi. Öyle bir şey olsa orada bol bol toplandığını duyardık gibi düşündük.
Sonuçta, bunun da attarlarda yeri olabileceğini, ta Hind’den, Yemen’den, dünyânın bilmem nerelerinden ne türde çiçekler, meyveler, bitkiler bulunduğunu, bunların attarlarda kimyâ sadedinde ve altın hüviyetinde değerlendirildiğini hatırlıyoruz. Sevgili okurlar. Kestâne çiçekleri daha düne kadar ağaçlardaydı ve dallarda da güzeldi açık rengi ve etrafa yayılan ıtrıyle; şimdi bu hâliyle de çok güzel. Bir de, otların arasında çer çöp muâmelesine mâruz kalmanın ötesinde, -arasıra denk gelen böğürtlenlerden ânında istifâde ettiğimiz gibi- değerlendirilebilse çok daha güzel olacaktır diye düşünüyoruz.
EV DÂVETİ, DÜNYÂ NÎMETİ…
Geçtiğimiz Pazar günü köyümüzde ev dâveti vardı. Cumâ günü köyün her iki câmiinde duyurulmanın ötesinde ayrıca telefonla da dâvet edilmiştik. Âilece gittik. İyi de oldu. Hem ev çok güzel, çevre düzenlemesi, kaloriferi, jeneratörü, parkeleri, duvarları, park bitkileri, çimenleri; her şeyi. Bir köy evi yaptıracaklara örnek olarak görmelerini tavsiye ederiz. Hem de katılım güzeldi.
Hayâti Yıldırım arkadaşımıza sorduğumuzda plânın kendisine âit olduğunu, mîmârın bunu geliştirdiğini söyledi. Peyzajı da mîmara yaptırılmış. Ama, hakîkâten çok güzel olmuş. Hayâti Bey kardeşimize de söylediğimiz gibi, bu bayır, toprağı boz yere bu eseri kondurarak burayı canlandırmış, güzelleştirmiş. Doğamız zâten güzel. Ona bir şeyler katarak güzellikleri daha öteye taşımak elimizde. Buna gayret edenlerden Rabbimiz râzı olsun. Yüce Mevlâ cümlemizi, lûtfettiği güzelliklere bakarak, onların hatırına sözüyle, davranışlarıyla, eserleriyle; her şeyiyle, çiçekler misâli güzellikler sergilemeye çalışanlardan eylesin.
HAYÂTİ BEY ve “ÜÇ ŞEY”
Sevgili dostlar. Hayâti Bey arkadaşımız Ordu’nun tanınmış, merkez lokanta esnafından olup, çocukları da sporla bilfiil iç içe bulunmaları, kişilik olarak da halim-selim, mütebessim ve de dürüstlüklerinden dolayı geniş çevreleri var. Dolayısıyla Ordu’dan, Ulubey’den, Şayıp başta olmak üzere civar köylerden dâvetliler çoktu. İkramlar da, aynı zamanda meslekleri oluşu bağlamında mükemmeldi. Rabbimiz de onlara daha nice nîmetler, maddî-mânevî güzellikler ikram etsin inşâllâh.
Kardeşimizi, iğneyle kuyu kazma misâli, helâlinden, sabırla, çocuklarını da yanında tutarak, âile bütünlüğü ve de gönül berâberliği içerisinde bir yerlere gelmenin nâdir örneklerinden birini sergilediği için ayrıca tebrik ediyoruz.
Efendimiz (SAV) buyuruyorlar ki; “ÜÇ ŞEY MUTLULUK SEBEBİDİR; SÂLİHA EŞ, GENİŞ EV, İYİ BİNİT.” Bu çerçevede, Rabbimizden kendilerini dünyâda da, âhirette de mahcup etmemesini, âilece, dünyâsı güzel hayatlarının ukbâsının da güzelliği ve de Efendimiz(SAV) in komşuluğuyla netîcelenmesini niyâz ediyoruz.
PERŞEMBE YAYLASI, SİYÂSET GÜREŞİ…
Sevgili okurlar. Gelin işi tadında bırakalım diyeceğiz ama, aynı gün, Ulubey ve Ordu, hattâ ülke siyâsetini yakından ilgilendiren, Aybastı-Perşembe Yaylası eksenli elîm ve de vahîm olayı anmadan geçmek de olmayacak gibi. Ne yazık ki kimileri, milletin, ümmetin, dâvânın hatırını sayıp ta özel iddiâ ya da kişisel meselelerini bir yana bırakmıyor. Allâh(CC) ıslâh etsin. Ne diyelim. Onları Allâh’a havâle ediyoruz. Başka yapacak şeyimiz yok maal’esef.
Belki başka sefere diyerek bu günlük de sözü bağlıyor, gözlerimizin bağlı olmaması, olan-bitenleri hakkâniyet gözlüğüyle değerlendirip dünyânın ve âhiretin güzelliğine olacak şeyleri dikkâtten kaçırmamayı Rabbimizin bizlere nasîp etmesi, hayırların fethi, şerlerin def’i dileğiyle hepinize sevgiler, saygılar, sonsuz mutluluk temennîlerimizi sunuyoruz ves’selâm…