Sitemler kişisel değil;
Buğzumuz dâvâ adına!
Ordulular eremedi
Siyâseten murâdına!…
Öne geçen aldı sazı
Çaldı durdu kışı-yazı
Vatandaş yedi ayazı
Kar, buz yağdı suratına!
Görmedi muhabbet yüzü
Ne baharda, ne de güzü
Hep yokuşta, olmaz düzü
Varamaz hâcet katına!...
Katlar daha da katlandı
Gökdelenler kanatlandı
Estetik yok, ruh atlandı;
Çalışıldı berbatına!...
Güzeller güzeli Ordu
Ne güzel hayâller kurdu
Gelen vurdu, giden vurdu
Aldırmadan feryâdına!...
Şu sırtlara bakın; yazık!
Binâ değil, birer kazık!
Güzelde karizma çizik!
Şeytan çarptı Ferhâd’ına!...
İstismâr edildi aşkı
Kuruldu menfaat köşkü
Böyle olmasaydı keşki
Gitmezdi binip atına!...
Şehir değil, ruhsuz bir kent
Yaşam güzel, hayat kement!
Dolar konuşur; Avro, Sent:
“Bodrum” yakışır adına!...
Hattâ “Efes!” dedi biri
Gerinerek iri iri!...
Ordu bir eğlence yeri!
Sanki merkezi Atina!…
Zâten, bakınca binâya
Çok benziyor Atina’ya
Pontuslu bir marinaya
Büyükşehir, ana binâ!...
Kuzeyin zevk-sefâ kenti!
Yozluk, sığlık; hep özenti!
Gece mehtap, gün gezinti
Sürüklenir berbâdına!...
Mânevîyât, irfan, kültür;
Kenti şehir yapan güldür
Onlar yoksa; paldır-küldür!
Huzur girmez hayâtına!...
Hep çekişme, hır-gür, kavga
Ciddiyet yok, geyik, dalga
Bir yüz göstermezler halka
Giderler hep inadına…
Her şeyi kendine yontar
Ağalar, bu nasıl kantar?
Eksik ölçer, noksan tartar
Hak-hukuk gelmez yâdına!...
İşlerimiz zordur, yazık
Eller kuyu, kollar kazık
Niyet kötü, ahlâk bozuk
Kim koşacak imdâdına?...
Gönüllerde feryât bundan;
Değil ekmek, kepek, undan!
Herkes mes’ul, olduğundan;
Ecdâdından ahfâdına!?…
Nûrânî; uzatma yeter!
Anladık; hâlimiz beter!
Herkes ateşine tüter;
Mîras kalır evlâdına!...
Değişim; inşâllâh, belki
Olur da mîlâdın ilki
Memnun kalır Ordu halkı
Erer vuslat fırsatına…
İnşâllâh; inşâllâh dostlar
Bu defâ iyiler rastlar
Kapmaz köşeyi tröstler
Bizden duâ; necâtına!...