Geçen, “KENTİN BİNÂSI, ŞEHRİN MÂNÂSI...” başlıklı yazımızda, kenti şehir yapan şeyin binâdan daha çok onun mîmârî, kültürel boyut ve de geçmişten tevârüs ettiği değerlerin kattığı ruh olduğunu anlatmaya çalışmış, hattâ, “Şerefü`l-Mekâni Bil-Mekîni: mekâna şeref katan orada mekîn olan, mekân tutmuş, yerleşmiş olan değerlerdir” sözünü de bu bağlamda dermeyân etmiştik.
Bu anlamda, güzel Ordumuz’a değer katan, onun mânevî anlamda, ruh plânında güzelleşmesi meyânında gayretler gösteren, fedâkârlıklarda bulunan bir mâneviyât büyüğü var mıydı acabâ? Aslında Anadolu’da her yerde bu anlamda şahsiyetler söz konusudur. Kaldı ki, ANADOLU MAYASI diye bir tâbir vardır. Anadolu’yu mayalayan âlper, âlperenler, gönül erleri, üstün ahlâk örnekleriyle kitleleri etkilemiş, toplulukları dönüştürmüş mâneviyât büyükleri vardır. Bunların bu yörelerde, bu toprakların İslâmlaşması adına fedâkârâne faaliyetleri vardır.
EBÜL'HAYIR, PÎR-İ AZÎZ, ABDAL, MEŞÂYIH...
Bunların da en az, kılıçla savaşanlar kadar bu toprakların bu hâle ve bu rûha ermesinde, cennet eşiği yurt hüviyeti kazanmasında büyük emek ve katkıları vardır. Genel anlamda Eyüp Sultan, Mevlânâ, Yûnus, Hacı Bayram gibi isimleri bu meyânda zikredebiliriz. Özelde de Şemseddin Sivâsî, İdris Bitlisî, Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî gibi kısmen de olsa mahallî tarafı da bulunan örnekler verilebilir.
Ordu dedik te, burası için de bölge olarak baktığımızda genel îtibârıyle Ahmed Yesevî’yi söyleyebiliriz bu mânâda. Özelde de, meselâ Gülyalı’nın önceki adı EBÜL’HAYIR’dır. Piraziz, adı üstünde PÎR-İ AZİZ. Halk arasındaki pratik adıyla; ABDAL. Ulubey’in şimdi AYDINLAR olan yerleşiminin eski adı MEŞÂYIH. Yâni ŞEYHLER. Yine, ŞIHLAR Mahallesi, adını kendisinde medfûn ŞEYH ABDULLAH’tan alıyor. Dolayısıyla bu toprakların hiçbir karışı bu mânâda boş değil.
ŞEYH ŞÂKİR, ENSAR ÇELEBİ...
Şehir merkezine geldiğimizde ise, burada Buharalı Şeyh Şâkir Efendi ilk akla gelen isimdir. Türbesi yoksa da kabri vardır. Eski Ordulularca nakledilen menkıbe ve hâtıraları vardır.
Kimdir bu zat ve neden bu isim diyecekler için, ENSAR VAKFI ORDU ŞÛBESİ tarafından 1995 yılında yayınlanmış, rahmetli Sıtkı ÇEBİ tarafından kaleme alınan ORDU EVLİYÂLARI kitabına mürâcaat etmemiz gerekiyor.
Burada verilen bilgiye göre, Orta Câmii’n kıble tarafında mevcut küçük kabristanda yatan Buharalı Şeyh Şakir Efendi, 19. Asrın 2. Yarısında Ordu’da yaşamış ve Rûmî 1293'te (Milâdî 1877-78 yılları) vefat etmiştir. Rivâyet sâhiplerinin ifâdesine göre, kendisi, daha yakına kadar ayakta olan, bu gün bir caddemizde isim olarak yaşayan Osman Paşa Tekkesi’nde KÂDİRÎ ŞEYHİ olarak görev yapmıştır.
“Buhara’dan geldiği için BUHARALI ŞEYH EFENDİ diye tanınmıştır. Yatmakta olduğu ufak kabristanda, aynı tarîkate mensup kişilere âit 6 mezar daha vardır.” Onlar hakkında da, düzenlenen levhalarda kısa bilgiler ve isimler mevcuttur.
SİVASTOPOL HARBİ, ORDU CİHÂDI...
“Şeyh Şâkir Efendi, gönül eri olduğu kadar kılıç eridir de aynı zamanda. Sivastopol Harbi’ne katıldığı verilen bilgiler arasındadır. Bir rivâyete göre de hacdan dönerken bindikleri gemi batmış, 40 gün kadar tahta parçası üzerinde denizde mücâdele vermiş, yüzü balıkların dalaması sonucu çil çil olmuş.”
Görüldüğü gibi o, yeri geldiğinde savaş ta dâhil olmak üzere, gerektiğinde kılıcı ile de cihad eden, inancı, ahlâkı, misyonuyla son nefesine kadar dâimi bir mücâhede içerisinde bulunan, çevresine örnek olmuş, topluma öncülük etmiş meş'ale niteliğinde bir münevver şahsiyettir.
İçinde Şeyh Şâkir Efendi’nin kabrinin de bulunduğu kabristan, Orta Cami önündeki vakıf çarşısının stad tarafında, caddenin karşısında olup, az sayıda da olsa bilenlerce ziyâret edil(egel)mektedir.
Osmanlıca kitâbeli ve sarıklı mezar taşında yazanlar bizi geçmişimize götürecek, günümüzü tütsüleyecek, hayâtımızı anlamlandıracak, geleceğimizi tüllendirecek nitelikte:
HÜVEL’BÂKÎ
İLMİYLE ÂMİL
MÜRŞİD-İ KÂMİL
MERHUM ve MAĞFUR
BUHARALI EL’HÂCC
ŞEYH ŞÂKİR EFENDİ
RÛHUNA FÂTİHA 1293
Kitaptaki bilgiler; “Tâ Buhâralardan buralara, toprağımızı gönül mayasıyla yoğurmak üzere gelen böylesi insanlardan Fâtiha’yı esirgememek en azından bir minnet borcu olsa gerektir.”
Sözü bağlarken, merhum yazara hak verdiğimizi ve de bunu yaparken kendisinin de unutulmaması gerektiğini, bunu fazlasıyla hak ettiğini düşündüğümüzü belirtiyor, İnşâllâh, önümüzdeki dönemde, başta ilimiz olmak üzere tüm şehirlerimizde, oraların ruh kökleri niteliğindeki kişilerin, onların örnek gayret ve misyonlarının gün yüzüne çıkarılmasını, gündemin ve de şehrin merkezine kondurulmalarını umuyoruz.
Böylelikle, geleceği oturtacağımız temellerin daha iyi tahkim edilmiş, dolayısıyla kayganlıktan kurtulmuş olacağını, her türlü uygulamaların da bu sağlam zemin üzerinde daha sağlıklı netîceler vereceğini hatırlatmak istiyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle önümüzdeki seçimin ilimiz-ilçelerimiz, Ordumuz-yurdumuz için hayırlı-uğurlu ve de bu anlamda bir mîlat mazharı olmasını umuyor, duâdan unutulmamak temennîsiyle cümleye sevgi, saygı ve de sonsuz mutluluk dileklerimizi sunuyoruz ves’selâm…