Geçtiğimiz Cumâ, sabah 3 arkadaş Ordu-Giresun Havalimanı’ndan İstanbul’a uçtuk. Aslında, başkan Olgun KÜÇÜK ve yönetim kurulu üyemiz Yavuz KARAKAYA’yla berâber Ensar Vakfı’nın Antalya’daki 8. BÜYÜK TÜRKİYE BULUŞMASI’na gidiyoruz. Aktarmadaki arada Cumâ namazını, Anadolu yakasındaki bu alana, yeni yapılan câmide kıldık.
İkindi ve akşamı da Antalya Havalimanı’nda edâ ettik. 2 saate yakın servis yolculuğunun ardından, Alanya’ya 27 km. kala İncekum Mevkii’ndeki otelimize ulaştık. Ordu’dan buraya, aktarmalar ve yol boyu diğer zaman kayıpları sebebiyle tam 12 saatte gelmiştik. Karayolunu tercih eden Perşembe Şûbesi Arkadaşlar Ali AYDIN ve Sâlih ÇALIŞ Beyler de kendi arabalarıyla aynı sürede ulaşmışlar buraya.
ENSAR BAHÇESİ, ZİYÂFET SOFRASI…
Biz, yemek sonrası salona indiğimizde, izleyen arkadaşların beğendiklerini ifâde ettikleri “ZİYÂFET SOFRASI” adlı sahne eseri bitmiş, tanışma sadedindeki Şûbe Hasbihâli bölümü başlamıştı. 200’e yakın şûbeden 300’e yakın katılımcı vardı. Biz bu gün, 3 günlük bu buluşmayı genel hatlarıyla yazmaya çalışacağız.
Bu süreç içerisinde asıl, Cumartesi en dolu gündü. Kahvaltı sonrası 09.00’da başlayan programlar gece 23.00’e kadar sürdü. Açılış, Alanya Kuyularönü Câmii İmam-Hatîbi Âdem YAĞCI’nın Kur’an tilâvetiyle yapıldı. Ardından, Ensar Vakfı Mütevellî heyet başkanı İsmail Cenk DİLBEROĞLU’nun açış konuşması ve soru-cevap tarzı değerlendirmeleriyle sürdü.
AĞIRMAN HOCA’NIN GENÇ ÖRNEKLERİ
Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN Hoca’nın Hz. PEYGÂMBER’İN ETRAFINDAKİ GENÇLER başlıklı konuşmasını buraya tamâmen yazsak ta, onun anlatımıyla sunmamız, tadını yansıtmamız mümkün değil. Hz. ZEYD, Hz. ENES ve Hz. CÂFER bin Ebi Tâlip (r. anhüm) isimleri çerçevesinde seyreden konuşma herkesin dikkâtle dinleyip istifâde ettiği naif bir konuşma oldu.
Bir başka sefere, özetlemeyi düşündüğümüz bu konuşmanın sâhibiyle tanıştık. Ayaküstü hasbihâl ettik. Biz İst. YİE 1. Sınıftayken o sondaydı. Ondan sonra da görüşmemiştik. Hocamızın kendi bizzat, yaşantısı, fedâkârlığı, duruşuyla farklı, samîmî bir tarzı var. Bu yönü ve anlatışı îtibârıyle sahabe rûhunu sanki canlı bir şekilde yansıtıyor.
İnşâllâh sizler de bir şekilde kendisini tanıma ve dinleme fırsatı bulursunuz. Bu oldukça mümkün. Zîrâ, satır aralarından anladığımız kadarıyle çağrılan yerlere, çok mücbir bir sebep olmadıkça gitmeme lüksü yok. Rabbim ona ve sevenlerine selâmet versin. Ondaki tamâmen mücessem bir ensar rûhu. Rabbim, anlattığı yukardaki isimler ve değindiği Hz. Eyyûb el’Ensârî(ra) hazretlerine komşu eylesin inşâllâh…
İSMAİL KARA’NIN FİNÂL SORUSU!...
Öğle arasından sonra II. Oturumun konuşmacısı, yine İst. Yüksek İslâm Enstitüsü’nden bizden 2 yıl önce mezun olan ağabeyimiz Prof. Dr. İsmail KARA Bey’di. Onunla da molalarda görüştük. Bir defâ, kaldığımız yurtta teravih namazı kıldırdığımı, sonrasında bize çok iltifat ettiğini, bunu unutmadığımızı ve kendisine duâcı olduğumuzu ifâde ettik. O da, soru üzerine, dâvet edilirse konferans için gelebileceğini ifâde etti.
Hocamız, CUMHÛRİYET DÖNEMİ DİN POLİTİKALARI konusunu işledi. Kendisinin uzmanlık alanı da genelde bu çerçevede. Çok istifâde ettiğimiz bu konuşmanın nihâî mesajı, GELDİĞİMİZ YERİN NERESİ OLDUĞU ve bundan sonrasını taşımaya, kazanımlarımız ve de kapasitemizin yeterli olup-olmayacağı sorusuydu. İnşâllâh, bu sohbeti de genel hatlarıyla buraya taşımamız mümkün olur.
DÎNÎ KURUMLAR, İLÂHÎ DERSLER, DİJİTÂL SEFERLER…
İkindiden sonra da III. Oturum’da, Dr. Murat DAĞITMAÇ’ı, DİJİTAL HAÇLI SEFERLERİ başlıklı konuşmasında dinledik. Bu da çok öğreticiydi. Bugünkü köşemiz, detaya inmeye imkân vermiyor. Tüm program boyu, 20 sayfadan fazla not almışız. İnşâllâh, onları özelde konu edindiğimiz gün biraz daha mesajlara inebiliriz diyerek burayı da geçelim.
IV. OTURUM, bir panel tarzındaydı. Konu: DİN EĞİTİMİNDE İHL, İLÂHİYÂT ve DİYÂNET’in ROLLERİ, İŞ BİRLİĞİ ve SINIRLARI. Yine çok verimli geçen bu oturumun konuşmacıları da şu isimlerden oluşuyordu:
Hulûsî YİĞİT (Ensar Vakfı, DEĞERLER EĞİTİMİ MERKEZİ Müdürü)
Nazif YILMAZ (MEB, Din Öğretimi Genel Müdürü)
Prof. Mürtezâ BEDİR, (İÜ İlâhiyât Fakültesi Dekanı)
Kadir DİNÇ, (DİB, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü)
İMAM-HATÎB’İM; ÜSKÜDAR’A GİDER İKEN…
Hepsi de üst düzey din ve eğitim kurumlarının yetkin isimleri olan uzman kişilerin, bu önemli ve hassas meselelere dâir duygu, düşünce ve tespitleri, 1. ağızdan konuşma ve açıklamaları da oldukça aydınlatıcı, birebir öğretici ve de motive edici oldu.
Tüm bu fikir yoğun geçen günün sonunda, gece yarısına yakın saatlerde, sahne zarif, naif genç fidanlarla doldu. Üsküdar Hakkı Demir AİHL Tasavvuf Mûsikîsi Korosu, 11 tânesi enstrüman çalan, özel kıyâfetli 35 talebeyle sahneye yerleşti. Enstrüman akortlarıyla kendileri ve dinleyiciler hazır hâle gelince, şef öğretmenlerden ilkinin sahneye gelmesiyle programın 1. bölümü başladı.
“KALKSAM ve DİRİLSEM!”, “ŞEHİT TAHTINDA!”
Burada, 70’li, 80’li yıllarda terennüm edilen, BEN KALKSAM ve DİRİLSEM, ŞEHİT TAHTINDA RABB’E GÜLÜMSER gibi gençlik marşlarından örneklerle başlandı. Sonra, sanat müziği ve türkülerimizden seçmelerle devam etti. Bu bölüme, tamâmen bir nostalji damgasını vurdu. Eski günler, geceler, nağmeler gözümüzde canlandı. Gözlerimiz buğulandı, içimiz kıpırdadı.
Diğer şef hocanın gelmesiyle 2. Bölüm başladı. Besmele terennümlü girişle bölüm salavat, tekbir ve zikir ağırlıklı olarak devam edip, araya serpiştirilen zaman zaman dinleyelerin de iştirak ettiği klâsik ve bizim yetiştiğimiz dönemlerin ağırbaşlı ilâhilerinden serpiştirmelerle berâber esmâ-i hüsnâ ile son buldu. Saz grubu dâhil, talebelerin bu güzel sunumu dinlendirici bir finâl keyfiyeti arz etti.
ÖDÜL İÇİNDE ÖDÜL…
Son olarak ta, ENSAR VAKFI ÖDÜL TÖRENİ yapıldı. Vakıf bunu şubeler arasında faalyetlerini değerlendirerek yapıyor. Tespit edebildiğim kadarıyla 8-10 dalda verildi. Çift ödül alan şûbeler de oldu. En ilgi çeken taraf, ödül çeki alanların çoğunun bunu, doğu ve güney sınırlarımızda yer alan ve mültecilerle daha çok ilgilenme durumunda olan, ya da yeni açılıp gelişme aşamasında bulunan HATAY, CEYLANPINAR, SİİRT, TUNCELİ gibi diğer kardeş şûbelere hediye etmeleriydi. Burada da Ensar Rûhu ön plândaydı.
Pazar gün sabah da, komisyonlar toplanıp kurum içi meseleler değerlendirilip mütâlaa edildi. Kimi örgün işlemlerin daha pratik yürümesi noktasında merkez-taşra iletişimi verim ve pratiği açısından görüş alışverişinde bulunuldu. Yemek ve Öğle namazının edâsıyla berâber otelden ayrılıp servislere binilerek havalimanına doğru hareket edildi. Dönüşte, Ünye Başkanımız Ahmet BİLGÜ Bey de İstabul’a kadar bizimleydi. O Samsun, biz Ordu-Giresun uçağına bindik.
ENSAR KURULUŞ, ENSAR MİLLET!...
Son olarak; inşâllâh, bu dünyâda hasbel’kader Ensar olmak keyfiyetinin değerini bilmeyi, o uğurda yaşamayı ve öbür dünyâda da Efendimiz(SAV)in Ensarları arasına karışmayı Rabbimiz bize lûtfetsin düşünce ve duâlarıyla berâber tâzelenmiş olarak bölgelerimize döndük elhamdülillâh.
O üç gün anlatmakla bitmez. Duygular, düşünceler, gözlemler; meselâ Lüleburgaz, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ başkanları, iSTANBUL'DAN Mehmet ÇAVDAR Bey örneğinde olduğu gibi sanaldan gerçeğe birebir tanışmalar, buluşmalar, dertleşmeler, notlar, tespitler, yollar-izler, dersler, tavsiyeler ve yorumlar vs. vs... İnşallah, tekrar oraya dönüp kimi konuşma, manzara ve tabloları bu anlamda detaylandırmayı düşünüyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle huzurlarınızdan ayrılırken, sâdece bizler değil, millet olarak hepimizin gönül coğrafyamızdan kardeşlerimize kucak açıp yardım ederek, farkında olsun-olmasın fiilen Ensar vasfını taşıyan cümleye sevgiler, gönlünde ensar ruhu taşıyan tüm insanımıza saygılar sunuyoruz wes’selâm…