Başlıkta da söylediğim gibi ne yazık ki, bu ülkede önemli kesimin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a olan nefretleri vatan sevgisini kat be kat aştı. Evet evet nefretleri. Bu artık öyle bir hale geldi ki, onlara göre eğer Başbakan Erdoğan gidecekse ülkeyi felakete dahi düşürürler, hem de tereddüt etmeden.
Son yıllarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı sergilenen nefret söylemi tam anlamıyla ibretlik bir manzara ortaya koyuyor. Evet nefret bu. Bunun başka bir izahı yok. 80 öncesi Ecevit, Demirel, Türkeş ve Erbakan taraftarlarının karşı görüşteki lidere duydukları duygu sevmeme ve eleştiriydi.
Oysa günümüzde Başbakan Erdoğan’a karşı görüşte olanların belli bir kesimi (sayıları azda olsa çok etkililer) Başbakanı eleştirmenin ve sevmenin ötesinde nefret ediyorlar. Bu nefret duygusu öyle boyutlara varmış ki, Erdoğan’a zarar verecek her yol meşru, her yol mubah onlara göre.
Hakkında atılabilecek her türlü iftira, karalama, hatta hakareti ve küfrü meşru görüyorlar. Bu ülkenin başbakanına “hırsız” diyebilecek kadar gözleri dönmüş. Bunu da sokaktaki sade vatandaş değil ha sözüm ona büyük gazeteciler, anlı şanlı işadamları, hatta siyasiler genel başkanlar dahi çok rahatlıkla diyebilmekte.
Bu yolda ülke zarar görmüş, dünya üzerinde itibar kaybetmiş hiç umurlarında değil. Zaten istenende buya. Erdoğan’a olan nefretleri öyle bir boyuta ulaşmış ki, dış güçlerle çok rahatlıkla işbirliğine girebilmekteler, İsrail ABD’yle birlikte hareket etmekten çekinmemekteler.
Siz bir insanı sevmeyebilirsiniz. Bu insani bir şeydir ama karşınızda bu ülkenin başbakanı olduğunu unutamazsınız. Bu ülkenin başbakanına kimsenin hakaret etmeye, iftira atmaya hakkı yok. Herkes elbette eleştirebilir ama hakaret edemez.
Gerçi bu kesimde hakaret etmek gelenek olmuştu ya. Aynı şeyi Menderes’e yapmadılar mı? Menderes için üniversite öğrencilerini kıyma makinelerinde kıyma yapıyor diye iftira atanlar bu zatlar değil mi? Soruyorum şimdi size bugün başbakanın ses kayıtlarının yayınlanmasıyla Menderes’i bebek-köpek davasından idam edilmesi arasında ne fark var? Ben söyleyeyim hiçbir fark yok.
O zamanda Menderes’i halkın gözünde itibarsızlaştırmak için bunları yaptılar, bugünde aynı yolla Erdoğan’ı itibarsızlaştırmaya gayret ediyorlar. Aynı şeyleri Özal içinde yaptılar. Ben 40 yaşındayım ve Özal dönemini çok iyi biliyorum.
Adama olmadık hakaretler, olmadık iftiralar attılar. Cumhurbaşkanı olduğunda “takunyalı cumhurbaşkanı” dediler. “Cumhurbaşkanı oruç tutar mı, namaz kılar mı?” dediler. Ailesi, üzerinden dünyanın iftiralarını hakaretlerini attılar.
Ama bu millet bunları yemiyor. Amiyane bir tabir olacak ama karnı tok bu milletin bu oyunlara.
Ülke tam anlamıyla bir saldırı altında şuanda. Bu ne bir yolsuzluk savaşı, ne bir koltuk savaşı. Bu tam anlamıyla bir varoluş savaşı. Bugün 18 Mart. yani Çanakkale destanımızın yıldönümü.
Nasıl ki o zaman topla tüfekle Çanakkale’yi geçim İslam’ın son kalesi olan Anadolu’yu ele geçirip bir haçlı zihniyetiyle İslam coğrafyasını esir almak için saldırmışlardı bugünde topla tüfekle değil ama tapelerle, iftiralarla İslam’ın son kalesi olan Türkiye’yi teslim almak için yapılan bir haçlı saldırıyla karşı karşıyayız.
Evet belki ülkemizi işgal etmeyecekler ancak, tüm İslam dünyasının lideri konumunda olan Türkiye ve onun başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı itibarsızlaştırıp, güçsüz hale getirip Gazze’de, Arakan’da Bosna’da ve daha birçok İslam coğrafyasında sömürü düzenlerini hakim kılmak istiyorlar.
Emperyalist güçler, hala Türklerin 1071’de Anadolu’ya gelmelerini, 1453’te İstanbul’u fethetmelerimi kabullenebilmiş değil. İşte bu nedenlerle Anadolu’yu tekrar kendi toprakları yapmak için saldırıyorlar.
İşin en acı tarafı da yıllardır kardeş bildiğimiz, aynı davaya inandığımızı sandığımız insanlar eliyle bunu yapmaya kalkıyorlar. Ve bu oyunu avuçlarını ovuşturarak izleyen ve destekleyen sözüm ona milliyetçileri görmekte insanın canını yakmaya fazlasıyla yetiyor da artıyor.