Zeki GÖL
Köşe Yazarı
Zeki GÖL
 

NEDEN İNSANLARI OLDUĞU GİBİ KABUL ETMİYORUZ?

Evet, neden insanları olduğu gibi kabul etmiyoruz veya edemiyoruz? Bizim insan olarak sanıyorum en temel sorunumuz bu. İnsanları olduğu gibi kabullenememek. İlla bizim gibi olmasını istemek... Son zamanlarda ülke olarak yaşadığımız sorunların en temelinde bana göre bu soru yatıyor. Zaten bu sorunun cevabını bulabilsek tüm meseleleri çözeceğiz ama gel gör ki bir türlü bulamıyoruz. Bu sadece toplumsal bir mesele değil, bireysel anlamda da bana göre en büyük sorunumuz. Birisiyle tanışıyoruz. Onunla arkadaş, dost oluyoruz. Sonra onun bazı huylarından şikayet edip kendi istediğimiz gibi olmasını istiyoruz. Sanki biz onu tanıdığımızda o huyları veya davranışları yokmuş, biz tanıdıktan sonra ortaya çıkmış gibi. Hatta birisine aşık oluyoruz, onunla evleniyoruz hemen başlıyoruz, onun görünüşü, davranışı ve karakteri hakkında konuşmaya ve eleştirmeye. Gittikçe tahammülü azalan insanlar haline geliyoruz. Bunun nedenini benim elbette bilmem mümkün değil. Ne sosyal bilimciyim, ne psikolog. Ama naçizane kendimce bir fikrim var elbette. Ne acı bir şey ki içinde bulunduğumuz çağ hayatımızı kolaylaştıran birçok nimetler sunsa da bizim insanlığımızdan çok şey alıp götürüyor... Bizlere bencil bir hayat sunuyor. Artan teknolojik nimetler hayatımızı kolaylaştırmakla birlikte bizleri tahammülsüz bencil hayatın merkezine kendimizi alan bir insan haline getirdi. En ufak bir şeyde çok rahatlıkla karşımızdakini kırmaktan çekinmez olduk... Hep anlaşılamamaktan şikayet ediyoruz ama durup karşımızdaki hiç anlamaya çalışıyoruz. Bu durumun en önemli nedenlerinin başında çağımızın insanlara empozesi olan ben merkezli hayat yaşama dayatması yatıyor. Gelişen teknolojik imkanlar, insanların ekonomik anlamda giderek bağımsızlaşması birbirimize olan ihtiyaçların daha azaldığı düşüncesinin insanların bilinç altına zorla zerk edilmesi geliyor. Karşımızdaki kim olursa olsun ya bizim gibi olmalı, yada onunla tüm bağlarımızı koparmalıyız düşüncesi beynimize kazınıyor. Bize cep telefonları, bilgisayarlar yetiyor diye düşünmeye başlıyor bilinçaltımız. Faceebok’ta iki paylaşım yapmak veya bir twit atmak ve onların paylaşılması bizi çok sosyal biri yapıyor zannediyoruz. Karşımızdaki kişinin bize göre ufak bir eksikliğini görürsek, hemen onu yüzüne vurmaktan çekinmiyoruz ve birde övünüyoruz ‘ben yüzüne söyledim, arkasından konuşmadım’ diye. Oysa Mevlana ne güzel demiş, “Gece nasıl karartırsa her şeyi sen de karart kusurları ve başkalarının günahlarını. Gece gibi ol!” diye. Biz ise tam tersi insanların yüzüne kusurlarını ayıplarını vurmakla ne kadar dürüst olduğumuzdan övünmeyi bir marifet sayıyoruz. İçinde bulunduğumuz hafta olan ve Peygamber Efendimiz (sav)in dünyayı şereflendirdiği Kutlu Doğum Haftası’nda Alemlere rahmet getiren Peygamberimizin, "İncittiğiniz insanın ve kırdığınız gönlün bedduasından korkun." hadisini hiç aklımıza getirmiyoruz... Bu tahammülsüzlük ve anlayışsızlık bireysel bazdan çıkıp toplumsal bir histeriğe dönüştü. Ülkede yaşadığımız en büyük sorun birbirimizi anlamaya çalışmamamızdır. İlla birilerine dayatıyoruz, ‘ya benim gibi olursun yada ölürsün’ diye. Oysa karşımızdakini olduğu gibi kabul etsek, eşrefi mahlukat (yaradılmışların en şereflisi) olduğunu unutmasak hiçbir sorunumuz kalmayacak.
Ekleme Tarihi: 16 Şubat 2014 - Pazar

NEDEN İNSANLARI OLDUĞU GİBİ KABUL ETMİYORUZ?

Evet, neden insanları olduğu gibi kabul etmiyoruz veya edemiyoruz? Bizim insan olarak sanıyorum en temel sorunumuz bu. İnsanları olduğu gibi kabullenememek. İlla bizim gibi olmasını istemek...

Son zamanlarda ülke olarak yaşadığımız sorunların en temelinde bana göre bu soru yatıyor. Zaten bu sorunun cevabını bulabilsek tüm meseleleri çözeceğiz ama gel gör ki bir türlü bulamıyoruz.

Bu sadece toplumsal bir mesele değil, bireysel anlamda da bana göre en büyük sorunumuz. Birisiyle tanışıyoruz. Onunla arkadaş, dost oluyoruz. Sonra onun bazı huylarından şikayet edip kendi istediğimiz gibi olmasını istiyoruz. Sanki biz onu tanıdığımızda o huyları veya davranışları yokmuş, biz tanıdıktan sonra ortaya çıkmış gibi.

Hatta birisine aşık oluyoruz, onunla evleniyoruz hemen başlıyoruz, onun görünüşü, davranışı ve karakteri hakkında konuşmaya ve eleştirmeye. Gittikçe tahammülü azalan insanlar haline geliyoruz. Bunun nedenini benim elbette bilmem mümkün değil. Ne sosyal bilimciyim, ne psikolog.

Ama naçizane kendimce bir fikrim var elbette. Ne acı bir şey ki içinde bulunduğumuz çağ hayatımızı kolaylaştıran birçok nimetler sunsa da bizim insanlığımızdan çok şey alıp götürüyor...

Bizlere bencil bir hayat sunuyor. Artan teknolojik nimetler hayatımızı kolaylaştırmakla birlikte bizleri tahammülsüz bencil hayatın merkezine kendimizi alan bir insan haline getirdi. En ufak bir şeyde çok rahatlıkla karşımızdakini kırmaktan çekinmez olduk...

Hep anlaşılamamaktan şikayet ediyoruz ama durup karşımızdaki hiç anlamaya çalışıyoruz.

Bu durumun en önemli nedenlerinin başında çağımızın insanlara empozesi olan ben merkezli hayat yaşama dayatması yatıyor. Gelişen teknolojik imkanlar, insanların ekonomik anlamda giderek bağımsızlaşması birbirimize olan ihtiyaçların daha azaldığı düşüncesinin insanların bilinç altına zorla zerk edilmesi geliyor.

Karşımızdaki kim olursa olsun ya bizim gibi olmalı, yada onunla tüm bağlarımızı koparmalıyız düşüncesi beynimize kazınıyor. Bize cep telefonları, bilgisayarlar yetiyor diye düşünmeye başlıyor bilinçaltımız. Faceebok’ta iki paylaşım yapmak veya bir twit atmak ve onların paylaşılması bizi çok sosyal biri yapıyor zannediyoruz.

Karşımızdaki kişinin bize göre ufak bir eksikliğini görürsek, hemen onu yüzüne vurmaktan çekinmiyoruz ve birde övünüyoruz ‘ben yüzüne söyledim, arkasından konuşmadım’ diye.

Oysa Mevlana ne güzel demiş, “Gece nasıl karartırsa her şeyi sen de karart kusurları ve başkalarının günahlarını. Gece gibi ol!” diye.

Biz ise tam tersi insanların yüzüne kusurlarını ayıplarını vurmakla ne kadar dürüst olduğumuzdan övünmeyi bir marifet sayıyoruz. İçinde bulunduğumuz hafta olan ve Peygamber Efendimiz (sav)in dünyayı şereflendirdiği Kutlu Doğum Haftası’nda Alemlere rahmet getiren Peygamberimizin, "İncittiğiniz insanın ve kırdığınız gönlün bedduasından korkun." hadisini hiç aklımıza getirmiyoruz...

Bu tahammülsüzlük ve anlayışsızlık bireysel bazdan çıkıp toplumsal bir histeriğe dönüştü. Ülkede yaşadığımız en büyük sorun birbirimizi anlamaya çalışmamamızdır. İlla birilerine dayatıyoruz, ‘ya benim gibi olursun yada ölürsün’ diye.

Oysa karşımızdakini olduğu gibi kabul etsek, eşrefi mahlukat (yaradılmışların en şereflisi) olduğunu unutmasak hiçbir sorunumuz kalmayacak.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.